Uzun yıllar boyunca “pis ve işe yaramaz” olarak görülen adet kanı, artık bilimsel araştırmaların merkezine yerleşiyor. ABD’deki yenilikçi girişimler ve araştırma grupları, bu doğal biyolojik sıvının kadın sağlığında devrim yaratabileceğine inanıyor.
Kaliforniya merkezli NextGen Jane (NGJ) ve Qvin gibi şirketler, kadınlardan kullanılmış tampon veya ped örnekleri toplayarak, adet kanı üzerinden jinekolojik hastalık testleri geliştiriyor. Bu yaklaşım, hem noninvaziv (ağrısız ve cerrahi olmayan) bir yöntem sunuyor hem de kadınların kendi evlerinden sağlık takibi yapabilmelerini mümkün kılıyor.
Atık Değil, Bilimsel Bir Hazine
NextGen Jane, bugüne kadar yaklaşık 2.500 adet kanı örneği topladı. Şirketin araştırma koordinatörü Julia Carr, bu çalışmanın önemini şöyle açıklıyor:
“Bu, kadın bilimi için güzel bir proje. Adet kanı atık değil; aksine keşfedilmemiş bir hazinedir.”
Aynı görüşü paylaşan Christine Metz, New York’taki Feinstein Tıbbi Araştırma Enstitüsü’nde yürüttüğü ROSE (Research Outsmarts Endometriosis) projesiyle adet kanının değerine dikkat çekiyor:
“Uzun yıllar boyunca göz ardı edildi. Oysa bu sıvı, rahmin durumunu doğrudan yansıtan benzersiz bir biyolojik örnek.”
“Pis” Algısı Bilimi Yavaşlattı
Uzmanlara göre, adet kanına yönelik kültürel tabular ve “iğrenç” algısı bilimin ilerlemesini on yıllarca geciktirdi. Hollanda’daki Radboud Üniversitesi’nden Renate van der Molen, bu durumu şöyle özetliyor:
“Adet kanı kirli ve değersiz olarak görülüyor. İnsanlar örnek vermekten çekiniyor. Oysa bu sıvı, rahim hücrelerini ve bağışıklık tepkilerini doğrudan gösteren eşsiz bir biyolojik pencere.”
Endometriozis İçin Umut Işığı
Adet kanı testlerinin en büyük potansiyel uygulaması, endometriozis teşhisi olabilir. Bu hastalıkta rahim iç zarına benzer dokular rahim dışına yerleşerek şiddetli ağrı ve kısırlık gibi sorunlara yol açıyor.
Dünyada doğurganlık çağındaki kadınların %10’undan fazlasını etkileyen bu hastalık, yalnızca laparoskopik cerrahi ile teşhis edilebiliyor. Bu da süreci hem ağrılı hem de maliyetli hale getiriyor.
Pennsylvania’da yaşayan 23 yaşındaki Abigail Trotter, yıllarca süren ağrılardan sonra tanı alabilen binlerce kadından biri:
“Teşhis almak için ameliyat gerekiyordu. Bu kabul edilemez. Eğer adet kanı testiyle bu mümkün olsaydı, hayatım çok daha erken değişebilirdi.”
NextGen Jane, kadınlardan gönderilen tampon örneklerini analiz ederek, DNA, RNA ve protein düzeyinde farklılıkları araştırıyor. Özellikle haberci RNA (mRNA) profillerindeki belirgin farklar, endometriozisli kadınları tanımlamada umut verici sonuçlar gösteriyor.
Evde Test Dönemi Başlıyor Mu?
NGJ’nin rakiplerinden biri olan Qvin, 2024 yılında FDA onayı alarak adet kanından şeker ölçümü yapılabilen bir test geliştirdi. “Q-pad” adlı özel ped, birkaç damla kanı topluyor ve analiz için laboratuvara gönderiliyor.
Qvin’in kurucu ortağı Sara Naseri, bu teknolojinin önemini şöyle açıklıyor:
“Adet kanı, kadın sağlığında en çok göz ardı edilen fırsattır. Kadınların vücutları hakkında bilgi edinmesini kolay ve erişilebilir hale getirebiliriz.”
Şirket şimdi rahim ağzı kanseri, endometriozis ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların tespitine yönelik yeni testler üzerinde çalışıyor.
Laboratuvardan Kadınlara: “Adet Kanı Pis Değil, Değerli”
Araştırmacılar, adet kanının yalnızca bir atık olmadığını, içinde rahim dokusu, canlı hücreler ve hormonlar bulunduğunu vurguluyor. Bu bileşenler, kadın sağlığına dair çok sayıda hastalığın erken teşhisinde kullanılabilir.
Katherine Burns (Cincinnati Üniversitesi) bu konuda şunları söylüyor:
“Adet kanı örneği almak hem kolay hem de ağrısız. Bu sıvı, rahmin biyolojik durumuna dair benzersiz ipuçları taşıyor.”
Tıbbın Yeni Sınırı: Kök Hücre Umudu
Adet kanı yalnızca tanı değil, aynı zamanda tedavi potansiyeli de taşıyor. Bilim insanları, bu kanın içinde rahim kök hücreleri bulunduğunu ve bu hücrelerin ileride doku onarımında kullanılabileceğini düşünüyor.
Kanada’da çalışan biyoteknoloji uzmanı Thomas Ichim, bu konuda şunları söylüyor:
“Her ay rahim dokusu kendini yeniliyor; bu başlı başına bir tıbbi mucize. Aynı yenilenme gücünü başka dokulara aktarmak mümkün olabilir.”
Avustralyalı araştırmacı Caroline Gargett ise bu hücreleri kullanarak pelvik organ sarkması gibi kadın hastalıklarının tedavisinde yeni yöntemler geliştiriyor. Ancak çalışmaların ilerlemesi, hâlâ finansman eksikliği nedeniyle yavaş ilerliyor.
Toplumsal Önyargılar Bilimden Hızlı
Araştırmacılar, fon eksikliğinin yanı sıra toplumsal önyargıların da en büyük engel olduğunu söylüyor. “Bar’da adet kanı hakkında konuşsan herkes rahatsız olur ama bu sıvı inanılmaz bir potansiyele sahip,” diyor Gargett.
Yine de umut verici gelişmeler yaşanıyor. MIT, 2025 yılında “Menstruasyon Bilimi Girişimi” adıyla 10 milyon dolarlık bir araştırma fonu başlattı. Projenin lideri Linda Griffith, bu alandaki araştırmaların “bilimin yeni sınırını temsil ettiğini” belirtiyor.
Kadın Bedenine Bilimle Saygı
Uzmanlar, adet kanının hem biyomedikal inovasyon hem de kadın sağlığı bilincinin artması açısından büyük bir devrim başlatabileceğine inanıyor.
Bu devrim, kadın bedenine yönelik yüzyıllardır süren önyargıları da sarsabilir.
NextGen Jane CEO’su Ridhi Tariyal, bu süreci özetleyen bir çağrıda bulunuyor:
“Eğer bilime katkı sunmak istiyorsanız, bize tamponunuzu gönderin.”
