Oscar ödüllü oyuncu Jeremy Irons, doğanın en kudretli varlıklarından biri olan denizi seslendirmek üzere seçildi. Maya de Almeida Araujo’nun yönettiği ve büyük ilgi gören “Water People: The Story of Us” adlı belgeselde Irons, okyanusun sesi olarak yer alacak. Sinema çevrelerinde bu karar, sadece yerinde değil, aynı zamanda olağanüstü yaratıcı bir tercih olarak görülüyor.
Irons’un sesi, derinliği, ağırlığı ve taşıdığı kasvetli ihtişamla denizle mükemmel bir uyum içinde. Çünkü deniz, uzaktan bakıldığında huzurlu bir manzara sunsa da, yaklaşıldığında soğuk, mesafeli ve tehditkâr bir varlığa dönüşür. İşte bu yüzden, onun ruhunu sesle aktarmak için Jeremy Irons’dan daha doğru bir isim hayal etmek zor.
Bu seçimin ardından gözler şimdi yeni olası projelere çevrildi. Eğer bu yapım başarılı olursa, diğer doğa unsurlarını konu alan devam filmleri gündeme gelecek. Peki bu yeni belgesellerde bulutlar, ağaçlar, yanardağlar ya da uzay boşluğu gibi unsurlar hangi oyuncularla hayat bulmalı?
Bulutlar: Güzellik ve Tehlikenin Dengesi
Bir bulut yalnızca gökyüzündeki deniz değildir. Bulutlar, zarif, estetik ama aynı zamanda potansiyel olarak tahrip edici olabilir. Bu yüzden onları seslendirecek kişi, hem yumuşak hem de yıkıcı bir ses tonuna sahip olmalı. Bu noktada akla gelen en güçlü adaylardan biri Emily Blunt. Blunt’ın sesi, gerektiğinde sıcak ve davetkâr; ama aynı zamanda sert ve yıldırımla dolu olabilir. Bir bulut gibi, sizi güneşle karşılayabilir ya da gök gürültüsüyle uzaklaştırabilir.
Ağaçlar: Zamanın Tanıkları
Ağaçları seslendirmek, sadece doğaya değil, zamana da ses vermek anlamına gelir. Ağaçlar, sabırla bekler, her şeyi görür, ama çok az konuşur. Onları seslendirmek için kullanılan klasik tercihler genelde Morgan Freeman gibi isimler olur. Ancak bu kez farklı bir öneri var: Joe Pera. Pera’nın olağanüstü yavaş ve dingin sesi, bir ağacın bin yıllık hikâyesini sıkmadan, etkileyici biçimde aktarabilir. Hatta daha da ilginci, Zootopia’daki tembel hayvan Flash bile bu işe uygun olabilir.
Yanardağlar: Sessiz Güç ve Aniden Gelen Patlama
Bir yanardağ, dışarıdan sakin görünür ama içinde şiddetli bir enerji barındırır. O sessizlik, eninde sonunda patlamaya dönüşür. Bu dengeyi seslendirecek kişi hem içe dönük hem de patlayıcı olmalı. Bu yüzden Al Pacino, özellikle de The Godfather ve The Devil’s Advocate dönemlerinden alınan ses kayıtlarıyla, ideal bir seçim olabilir. Sakin anlarında düşük tonlu ve kontrol sahibi, patlama anında ise şiddetli, dramatik ve sarsıcı.
Uzay Boşluğu: Soğuk, Uçsuz Bucaksız ve İlgisiz
Evrende her şeyin sessizliğe büründüğü, sonsuzlukla karşı karşıya gelinen yer uzay boşluğu. Bu sonsuzluk, herhangi bir sesi değil, yalnızca evrensel bir içsel çığlığı taşır. Bu yüzden onu seslendirmek için aranan kişi Werner Herzog. Herzog’un sesi, varoluşsal korku ile entelektüel ağırlığın birleşimi gibi. Ne fazla dramatik ne de fazla insani. Tam olarak evrenin hissettirdiği gibi: Soğuk, kayıtsız ve sorgulayan.
Jeremy Irons denizi temsil ediyorsa, Emily Blunt bulutları, Joe Pera ağaçları, Al Pacino yanardağları, Werner Herzog ise uzay boşluğunu temsil etmeli. Bu oyuncu seçimleri yalnızca ses tonlarıyla değil, aynı zamanda temsil ettikleri ruhla da doğanın parçalarını anlamamıza yardım ediyor.