İtalya’nın kuzeyindeki Milano, son yıllarda yalnızca ülkenin moda ve finans başkenti değil, aynı zamanda dünyanın en zengin insanlarının buluşma noktası haline geldi. Eskiden “iş için yaşanır, keyif için değil” olarak tanımlanan şehir, bugün modern mimarisi, lüks yaşam olanakları ve cömert vergi teşvikleriyle Avrupa’nın en cazip adreslerinden biri konumunda.
Wall Street Journal’ın haberine göre Hollywood yapımcısı Rich Ross ve eski Disney yöneticisi Adam Sanderson, bu yeni dalganın en dikkat çeken isimleri arasında yer alıyor. Ünlü çift, Duomo Katedrali’ne birkaç dakika uzaklıktaki 1904 tarihli art nouveau binadaki evlerini yenileyerek yaşamlarını Beverly Hills ve Milano arasında bölüştü.
Sanderson, Milano’yu “Londra, Paris ve New York’un birleşimi ama kaos yok” sözleriyle anlatıyor. Şehrin uluslararası yapısı, sanat sahnesi ve sade lüksü, yüksek gelirli bireyleri cezbetmeye devam ediyor.
CR7 Yasası ve Vergi Teşvikleri
İtalya hükümeti, 2017’de yürürlüğe giren yasa ile ülkeye taşınan yüksek gelirli kişilere sabit vergi uygulaması getirdi. Bu sistem kapsamında yabancı gelirleri olan kişiler yılda yalnızca 100 ila 200 bin avro arasında sabit bir vergi ödüyor. Her ek aile üyesi için bu tutar 25 bin avro olarak belirlendi.
Dünyaca ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo, Juventus’ta oynadığı dönemde bu yasadan faydalanan ilk ünlü isimlerden biri olduğu için uygulama kamuoyunda “CR7 kuralı” olarak anılıyor. İtalyan hukuk firması Maisto e Associati, bugüne kadar yaklaşık 5 bin kişinin bu avantajdan yararlanarak ülkeye taşındığını belirtiyor. Ancak ABD vatandaşları, küresel gelir vergisi ödemek zorunda oldukları için sistemden sınırlı fayda sağlayabiliyor.
Londra’dan Milano’ya Göç Dalgası
İngiltere’nin uzun yıllar uyguladığı non-domiciled (non-dom) vergi rejiminin kaldırılması, Londra’daki zenginlerin Milano’ya yönelmesine neden oldu. Londra merkezli avukat Dominic Lawrance, “Müşterilerimin dörtte biri İngiltere’den ayrıldı. İtalya hemen her sohbette geçiyor. Ülke, zenginleri çekmek için doğru her şeyi yapıyor” diyerek süreci özetliyor.
Milano böylece sadece bir şehir değil, aynı zamanda finansal göçmenler için yeni bir yaşam stratejisi haline geldi. İngiliz, Fransız ve Belçikalı yatırımcılar şehre akın ediyor.
Şehrin Yeniden Doğuşu
Bir zamanlar gri, soğuk ve iş odaklı olarak görülen Milano, 2015 Expo ve yaklaşan 2026 Kış Olimpiyatları sayesinde büyük bir dönüşüm yaşadı. Şehrin altyapısı modernize edildi, bisiklet yolları, metro hatları, yeşil parklar ve gökdelen projeleri hayata geçirildi. Yaklaşık 1,4 milyon kişinin yaşadığı şehir, bugün Avrupa’nın en gelişmiş ulaşım ve şehir planlamasına sahip merkezlerinden biri olarak anılıyor.
Fransız teknoloji girişimcisi Paul Guillemin, Paris’ten Milano’ya taşındıktan sonra, “Paris’teki evimizin iki buçuk katı büyüklüğünde bir evi yalnızca yüzde 30 daha pahalıya kiralıyoruz. Haftasonları Como Gölü’ne gidiyoruz. Bu gerçekten ayrıcalıklı bir hayat” diyor. Benzer şekilde Belçikalı yatırımcı Lorenzo Franzi de Londra’dan Milano’ya taşındı ve “Vergi avantajı sayesinde daha fazla net gelir elde ediyoruz, yaşam maliyetleri daha düşük, insanlar ise çok sıcak” ifadelerini kullanıyor.
Beyin Göçü Tersine Döndü
Milano’nun cazibesi yalnızca servet sahipleriyle sınırlı değil. 2015’te başlatılan “Rientro dei Cervelli” (Beyinlerin Dönüşü) programı, yurt dışında yaşayan İtalyanlar ve yabancı profesyoneller için büyük bir teşvik sundu. Bu yasa sayesinde geri dönenler gelirlerinin yalnızca %50’si üzerinden vergi ödüyor. Böylece hem sermaye hem de nitelikli iş gücü yeniden ülkeye kazandırıldı.
Lüks Yaşam Kültürü Yeniden Tanımlanıyor
Şehrin dönüşümü kültürel alanda da kendini gösteriyor. Fondazione Prada ve Miart Sanat Fuarı, Milano’nun yeni sanat simgeleri haline geldi. Fransız Big Mamma Group’un işlettiği Gloria Osteria, Fransız esintili İtalyan mutfağıyla şehrin popüler buluşma noktalarından biri oldu.
Özel üyelik kulüpleri de hızla yayılıyor. Soho House yeni şubesini açmaya hazırlanırken, eski Versace villasının dönüştürülmesiyle kurulan The Wilde üyelik sistemini yaşa göre 2.250 ila 4.000 avro arasında belirledi. Bu yeni sosyo-kültürel ağlar, Milano’yu bir yaşam tarzı markasına dönüştürüyor.
Parlayan Yüzün Gölgeleri
Milano’nun lüksleşmesi bazı olumsuzlukları da beraberinde getirdi. Şehir planlamacısı Lucia Tozzi, “Isola mahallesinde kiralar iki katına çıktı. Eskiden sanatçıların yaşadığı bu bölge şimdi şehrin en pahalı alanı oldu” diyerek uyarıyor. Lüksün sembolü haline gelen Bosco Verticale (Dikey Orman) kuleleri, bu dönüşümün görsel simgesi.
Artan gayrimenkul fiyatları ise yolsuzluk iddialarını gündeme taşıdı. Expo ve Olimpiyat hazırlıkları sırasında 70’in üzerinde yetkili hakkında soruşturma başlatıldı. Tüm sanıklar suçlamaları reddetse de, Quadrilatero della Moda bölgesinde metrekare fiyatlarının 39 bin avroya kadar çıkması, Milano’yu New York’un en pahalı bölgeleriyle aynı seviyeye taşıdı.