Enerji ihtiyacı gerekçesiyle zeytinliklerin madenciliğe açılmasına olanak tanıyan torba yasa teklifinin ilk dört maddesi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Kamuoyunda büyük tepkiye neden olan düzenleme, doğal varlıklar ile sanayi politikası arasında yeni bir gerilimi tetikledi.
Taşınabilir Zeytinlik Dönemi Başlıyor
Kabul edilen maddelere göre, tapuda zeytinlik olarak kayıtlı veya fiilen üzerinde zeytin ağacı bulunan araziler, enerji projeleri kapsamında madenciliğe açılabilecek. Eğer bu faaliyetlerin başka bir alanda yapılması mümkün değilse, zeytin ağaçları taşınabilecek ve ilgili sahaya geçici tesisler kurulabilecek. Bu süreç, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın izniyle, “kamu yararı gözetilerek” işletilecek.
Ruhsat Sahiplerine Ek Yükümlülükler
Madencilik yapılan her yıl için ruhsat sahibinden ilave işletme ruhsat bedeli tahsil edilecek. Bu ek ödeme, zeytinliklerin rehabilitasyon çalışmalarını finanse etmek amacıyla kullanılacak.
Taşınan Zeytinliklere Hazine Arazi Kiralama
Zeytinlikleri kamulaştırılan vatandaşlara, talep etmeleri durumunda Hazine taşınmazları 10 yıllığına rayiç bedel üzerinden doğrudan kiralanabilecek. Bu yetki, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın onayıyla yürürlüğe girecek.
Yenilenebilir Enerji Tesislerine Acele Kamulaştırma
Teklifin kabul edilen maddeleri, yenilenebilir enerji yatırımları için de yeni kolaylıklar getiriyor. Özel mülkiyete konu taşınmazların temini için, 31 Aralık 2030’a kadar acele kamulaştırma kararı alınabilecek. Bu kapsamda kurulacak tesislerin izin ve kira işlemlerinde de %85’e varan indirimler uygulanacak. Bu indirimler, enerji ithalatını azaltmak ve yerli üretimi artırmak amacıyla 5 yıl süreyle uzatılabilecek.
Tepkiler Büyüyor: Zeytinlik Nöbeti Sürüyor
Yasa teklifine karşı çevre örgütleri, zeytin üreticileri ve vatandaşlar tepki göstermeye devam ediyor. “Zeytinime dokunma” sloganıyla ülkenin dört bir yanında başlatılan nöbet eylemleri, meclis sürecinin ardından daha da genişleyerek sürüyor. Zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılması, sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel bir tehdit olarak da değerlendiriliyor.