Türkiye’nin dört bir yanında etkili olan zirai don felaketi, sadece tarımsal üretimi değil, aynı zamanda eksik ve yetersiz bir şekilde hazırlanan İklim Kanunu teklifinin neden revize edilmesi gerektiğini de gözler önüne serdi. İklim değişikliği, artık sadece gelecek nesillerin değil, bugünün çiftçisinin ve ekonomisinin de meselesi. Bu yazıda, geri çekilen yasa teklifinden yola çıkarak, neden bilimsel temellere dayanan kapsamlı bir iklim yasasına ihtiyacımız olduğunu detaylarıyla ele alıyoruz.
Mevcut İklim Kanunu Taslağı Neden Yetersizdi?
TBMM’ye sunulan İklim Kanunu teklifi, daha ilk anından itibaren birçok kesim tarafından yoğun eleştirilere maruz kaldı. Çünkü teklifin merkezinde, iklim değişikliğini durdurmaya yönelik hedefler değil, Avrupa Birliği’nin sınırda karbon düzenlemeleriyle uyum sağlamak vardı.
Teklifte seragazı emisyon azaltımına dair somut hedefler ve tarihler yer almadığı gibi, “iklim değişikliğiyle mücadele” iddiası, yalnızca söylem düzeyinde kalıyordu. Almanya örneğinde olduğu gibi net hedefler koymak yerine, Türkiye yalnızca Cumhurbaşkanının 2053 net sıfır hedefini gerekçeye eklemekle yetiniyordu. Bu da yasama yetkisinin yürütmeye devri anlamına geliyor; Anayasa’nın 7. maddesiyle açıkça çelişiyor.
Komisyon’a Geri Çekilen Tasarı Yeni Bir Fırsat Sunuyor
Sosyal medyada yayılan dezenformasyon kampanyalarının ardından teklifin Komisyon’a geri çekilmesi, eleştirel akla ve bilimsel temellere dayalı yeni bir teklif hazırlamak için eşsiz bir fırsat sundu. Bu noktada yapılması gereken; yalnızca Avrupa’ya mesaj göndermek değil, Türkiye’nin uzun vadeli iklim direncini oluşturacak gerçekçi ve bağlayıcı hedefler ortaya koymak.
Zirai Don Olayları: İklim İstikrarının Kaybı Ne Demek?
İklim değişikliğinin etkilerini yalnızca bilimsel raporlarda değil, Türkiye’nin tarlasında, bağında, serasında hissetmeye başladık. Nisan ayının ortasında 36 ili etkileyen şiddetli don olayları, yalnızca kısa vadeli tarımsal kayıplara değil, gıda güvenliğine ve ihracat gelirine büyük darbeye neden oldu.
Bu yıl üçüncü kez gerçekleşen don olayları, iklimdeki değişimin artık bir “anormallik” değil, yeni normal hâline geldiğini kanıtlıyor. Tarım sektörü, atmosferdeki en küçük dalgalanmalara dahi duyarlı. Bu nedenle, iklimdeki süreklilik arz eden istikrarsızlık, doğrudan tarımsal üretimi tehdit ediyor.
Holosen İstikrarı ve Modern Tarımın Kırılganlığı
İnsanlık tarihinin büyük kısmı doğa koşullarıyla mücadeleyle geçti. Ancak tarım devrimi ve yerleşik yaşam, 11.700 yıl önce başlayan Holosen Çağı sayesinde mümkün oldu. Çünkü Holosen, iklimin en istikrarlı olduğu jeolojik dönemdi.
Bugün yaşadığımız kriz, bu atmosferik istikrarın bozulmasından kaynaklanıyor. Yani mesele yalnızca don ya da kuraklık gibi felaketlerin artması değil; bu felaketlerin daha sık, daha yoğun ve daha öngörülemez hâle gelmesi.
İklim Felaketi Değil, Siyasal İhmal
İklim krizinin sonuçları “doğal afet” olarak lanse edilse de, gerçekte bunlar önlenebilir risklerdir. Tarım ve hayvancılığın çökmesine, gıda fiyatlarının fırlamasına, iç göçün hızlanmasına ve altyapıların çökmesine yol açabilecek bu tür felaketler, etkili iklim politikalarıyla azaltılabilir.
Kapsayıcı ve önleyici bir iklim kanunu çıkarılmadığı sürece, bu yaşananlar felaket değil, siyasal ihmallerin sonucu olarak tarihe geçecektir.
İklim Göçü Kapıda: Hazır mıyız?
Yalnızca tarımsal üretimi değil, sosyo-politik dengeleri de etkileyen iklim krizi, Türkiye’yi yakında çok daha büyük göç dalgalarıyla karşı karşıya bırakabilir. Üstelik bu kez mesele, yalnızca dış göç değil; iklim nedeniyle kırsaldan kentlere yönelen iç göç dalgası da olacak. Bu göçler, altyapıyı zorlayacak, barınma krizlerini tetikleyecek, toplumsal huzuru tehdit eden yeni riskler doğuracaktır.
Nasıl Bir İklim Kanununa İhtiyacımız Var?
İşte eksiklikleri giderecek ve gerçek ihtiyaçlara yanıt verecek bir İklim Kanunu’nda yer alması gereken başlıca maddeler:
- Net seragazı azaltım hedefleri: 2030 ve 2040 için yüzde bazlı keskin hedefler, 2053 için net sıfır hedefi yasada açıkça belirtilmeli
- Fosil yakıttan çıkış takvimi: Kömür, petrol ve doğalgaz kullanımına son verecek planlar belirlenmeli
- Adil geçiş politikaları: Fosil yakıt sektöründeki istihdam, yenilenebilir enerji sektörüne kaydırılmalı
- Yeşil bütçeleme: İklim fonları, enerji ve tarım dönüşümüne ayrılmalı
- Zirai afet sigorta sistemi: ETS gelirleriyle desteklenen, üreticiyi koruyan bir sistem kurulmalı
- Kadınlar, çocuklar ve yaşlılara özel koruma: Sıcak hava dalgalarına karşı mahalle bazlı sığınaklar oluşturulmalı
- Şehir planlamasında yeşil dönüşüm: Betonlaşma azaltılmalı, yeşil alanlar artırılmalı
- Yangın önleme ve müdahale kapasitesi artırılmalı: Ormanlar sürekli denetlenmeli, itfaiye ve ekipman kapasitesi artırılmalı
- İklim okuryazarlığı müfredata girmeli: Eğitim sistemine iklim değişikliğine uyum temelli içerikler eklenmeli
Sonuç: Şimdi Bilim Temelli ve Kapsayıcı Bir Yasaya İhtiyacımız Var
Komisyon’dan geri çekilen teklif, bir fırsattır. Eksikleri tamamlanmış, bilimsel, sosyal ve ekonomik gerçekliklere uygun bir İklim Kanunu, yalnızca çevreyi değil, Türkiye’nin tarımını, gıdasını, ekonomisini ve sosyal barışını da güvence altına alacak.
İklim değişikliği artık bir çevre meselesi değil; geleceğimizin güvenliği ve toplumsal istikrarın temel meselesidir.