Henry Kissinger ve Zbigniew Brzezinski, modern Amerika’nın diplomatik tarihinde silinmez izler bıraktı.
Üslupları farklı, hedefleri bazen zıt olsa da, iki isim de Soğuk Savaş döneminin en büyük stratejik mimarları olarak tarihe geçti.
Bugün dünya, bu ölçekte entelektüel birikime ve kamuoyu önünde saygı uyandıran liderliğe sahip yeni stratejistler yaratamıyor.
İki Farklı Tarz, Ortak Bir Tutku: Güç ve Strateji
Brzezinski, Sovyetler Birliği’ne karşı daha sert bir mücadeleyi savunurken; Kissinger, güç dengelerini koruyan bir diplomasi yürütmeyi tercih ediyordu.
Brzezinski, Sovyet sisteminin içten çöküşünü önceden görebilmişti.
Kissinger ise büyük güçler arasındaki dengelerin kalıcı olduğunu varsayıyordu.
Bu temel ayrışma, günümüz ABD dış politikasında bile yankılanmaya devam ediyor.
Göçmen Kökenlerin Getirdiği Derinlik
Her iki isim de Amerika’ya göç eden çocuklardı:
Kissinger, Nazi Almanyasından kaçmış Yahudi bir mülteciydi;
Brzezinski ise Sovyetler ve Naziler arasında parçalanmış bir Polonya’dan gelen diplomat bir ailenin oğluydu.
Bu geçmiş, onlara hem trajik tarih bilinci hem de jeopolitik kırılganlığı içgüdüsel olarak kavrama yetisi kazandırdı.
Kissinger’ın sözleriyle:
“Tarih asla bitmez.”
Akademiden Dünya Siyasetine
Harvard ve Columbia üniversitelerinde yükselen bu iki zihin, akademik başarılarını çok geçmeden dünya diplomasisine taşıdı.
Kissinger, Nixon ve Ford dönemlerinde ulusal güvenlik danışmanı ve dışişleri bakanı oldu.
Brzezinski ise Johnson’a danışmanlık yaptıktan sonra Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak görev aldı.
Her ikisi de yalnızca politika üretmediler, aynı zamanda Anglo-Amerikan elitler yerine yeni bir “entelektüel diplomat” kuşağını da temsil ettiler.
Çin Açılımı ve Soğuk Savaşın Dönüm Noktaları
Kissinger, Çin ile gizli diyalog kurarak ABD-Çin ilişkilerinin temelini attı.
Brzezinski ise Carter döneminde bu süreci ileri taşıyarak Çin ile resmi ilişkilerin kurulmasında kritik rol oynadı.
Her iki stratejist de Sovyetler’e karşı Çin’i denge unsuru olarak kullanmakta hemfikirdi.
Bugünün liderleri, Trump dahil, böylesine ince ve uzun vadeli manevraları yapmaktan çok uzak görünüyor.
Kutuplaşmanın Yerine Stratejik Dengeyi Koydular
Brzezinski, Sovyetlerin içindeki ayrılıkçı hareketleri destekleyerek sistemin zayıflamasını teşvik etti.
Öte yandan Kissinger, büyük güçlerin birbirini dengelediği “çok kutuplu dünya” fikrini savunuyordu.
Bu farklı yaklaşımları, ABD dış politikasının bugünkü yönsüzlüğü karşısında daha da kıymetli hale geliyor.
Ukrayna Krizine Yaklaşımları Nasıl Olurdu?
Günümüzde yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı karşısında, ne Kissinger ne Brzezinski, Trump gibi peşin tavizler sunarak Rusya’yı ödüllendirme yoluna giderdi.
İkili, muhtemelen Ukrayna’nın direncini destekler, müzakereleri ise sahada elde edilecek avantajlardan sonra gündeme alırdı.
Diplomatik Üslup: Hokkabaz Kissinger, Boksör Brzezinski
Kissinger, ustalıkla iltifat eden ve diplomatik dansı iyi bilen bir “hokkabaz”dı.
Brzezinski ise doğrudan, sert ve polemikçi bir “boksör” karakterindeydi.
Bu zıt karakterler, zaman zaman karşı karşıya gelseler de, dostane bir rekabet içinde Amerika’nın çıkarlarını koruma misyonunu sürdürdüler.
İronik Sonlar ve Unutulmayan Miraslar
Rolling Stone gibi eleştirel mecralar bile Kissinger’ın ölüm haberini duyururken bile onun etkisinin büyüklüğünü kabul etmek zorunda kaldı.
Brzezinski ise her daim daha bağımsız ve eleştirel bir entelektüel olarak kaldı.
Sonuçta her iki isim de, “strateji eksikliğinin” giderek belirginleştiği bu çağda, hem özlemle hem tartışmayla anılmayı hak ediyor.
“Strateji Olmaması” mı, “Rakip Stratejiler” mi?
Bugünlerde Brzezinski ve Kissinger gibi düşünen birini bulmak zor.
Ama unutmamak gerekiyor: Rakip stratejiler olması, hiçbir stratejinin olmamasından çok daha iyidir.
Kaynak: Financial Times