Yoksullukla yüzleşme ve bunu ortadan kaldırma çabalarının gerekçeleri genellikle maddi; fon eksikliği, kısıtlı kaynaklar, yetersiz yatırım ve istihdam.
Klasik bir bakış açısıyla, bu gerekçeler oldukça ikna edicidir.
Ancak, yeniden formüle edilmesi gereken sorular ve cevaplar var ve bu yeni sonuçlara yol açıyor.
Bunlardan biri; yoksullukla mücadele eden çok sayıda ülke, yoksulluğun maliyetini ölçmeyi ve tanımlamayı düşünüyor mu?
Büyük ihtimalle, bu maliyet oldukça yüksektir.
Yoksulluğun maliyeti milyarlarcadır ve bu, yaklaşımın felsefesini ve metodolojisini etkileyen bir sorudur.
Dahası, kadına yönelik şiddetin ekonomik ve sosyal maliyetlerini belirlemek gibi önemli niteliksel çalışmalar başlatarak, yoksulluğun sosyal ya da ekonomik maliyetini, yani yoksullukla mücadele eden ülkelerin yoksulluğa ne kadar harcama yaptığı konusunda da çalışmalar başlatmayı ciddiye almalıyız.
Bu, yoksulluğun bir neden değil, bir sonuç olduğu anlayışında bir değişikliği işaret ediyor.
Bu, tüm düşünme sürecini tersine çevirmeyi gerektirir. Çünkü yoksulluk, yoksulluğu kabul etmeden önce yoksulluk sonucudur.
Soru basit; dünya, yoksulluğa ve onun yansımalarına ne kadar harcıyor?
Ülkelerin yoksullara, ihtiyaç sahiplerine ve yoksulluk içinde yaşayanlara harcadığı bütçelerle başlayalım.
Bu büyük fonlar, ancak yoksul bir kişiye düşen pay hesaplandığında oldukça küçükler, çünkü yoksul insanların sayısı çok fazla ve her geçen yıl artıyor.
Bu durum, açlık ve soğukla mücadele için harcanan milyonlarca ve milyarlarca dolarlık yardımın, ülkelerin yorgunluğunu ve kan kaybını yaratmasına rağmen önemsiz olduğunu doğruluyor.
Sorun, bunların yatırım amaçlı değil, getirisi olmayan krediler olmasıdır.
Elbette, ne kadar zengin olursa olsun, yoksulların olmadığı bir ülke yok. Her yoksulun kendi anavatanında yaşama hakkı vardır ve vatanın mülkiyetini paylaşır.
Sorun, ülkelerin herkesi kapsayan, herkesi tanıyan bir yaşam sistemi ve kalkınma yolunu nasıl oluşturduklarıdır.
Burada, asgari düzeyde insan onuruna uygun bir yaşam ve iş güvencesini garanti altına almayı kastediyoruz.
Dolayısıyla, ilk soru şudur; ülkeler, sosyal, insani, ahlaki ve hukuki olarak yoksullara yardım yapma zorunluluğundan nasıl kurtulacak?
Elbette, cevap aynıdır ve başka bir çözüm yoktur; yoksulluğun ortadan kaldırılması, yoksullara büyük fonlar ve bütçeler ayırma ihtiyacını sona erdirecektir.
İkinci düşünce, yoksulluğun yansımaları açısından maliyettir.
Akademik başarısızlık ve ekonomik nedenlerle okulu bırakma, toplum tarafından ödenen yüksek bir maliyeti vardır.
Suç yolunda olanlar, başarısız olanlar ve diğerleri için bu yol sonuna kadar açıktır.
Ekonomik olarak tanınmayan ve ülkelerin ekonomik döngüye entegrasyon kanallarını açmadıkları kişilerin radikalizme, suça, şiddete, hayal kırıklığına ve gerilime kolayca yönelebileceğini söylemeye gerek yok.
Yoksulluğun yansımalarının maliyetini belirtirken, hiçbir ülke bunu gerçekçi bir şekilde belirleyemez, çünkü bu, ülkelerin her alanda şiddet ve terör sonucunda ne kadar kayıp yaşadığını da hesaplamayı gerektirir.
Maliyet, rakamlarla hesaplanamayacak kadar yüksektir. Maliyet çalışması ne kadar doğru olursa olsun, maliyeti belirlemek için harcanan çaba doğru olmayacaktır.
Bunun yerine, bu yansımalara karşı uygulanabilir bir tedavi düşünmek daha mantıklıdır.
Bu noktada, her ülke için yoksulluğun yansımalarının nasıl ele alınacağına ilişkin bir uygulama planının geliştirilmesi gerekiyor.
Bu yaklaşım, yoksulluk sorununun kapsamını daraltmayı ve aynı zamanda yansımalarını ele alarak nedenlerini ortadan kaldırmayı içerir.
Son derece sistematik, öncelikli ve uygulanabilir toplumsal kalkınma programlarına ihtiyaç var;
Herkesin eğitim hakkını nasıl garanti altına alırız?
Çocukların okulu erken bırakmasını nasıl önleriz?
Ebeveynlerin çocuklarının asgari ihtiyaçlarını karşılamak için bilişsel ve ekonomik yeteneklerini nasıl destekleriz?
Çocuklarımızı hırslı, imkansızı reddeden, mümkün olanı benimseyen, hayal kuran, azimli, çabayı takdir eden, çalışmayı kutsallaştıran bireyler olarak nasıl yetiştiririz?
Böylece, yoksulluğun ağır yükü ve yansımaları, bunun sonucunda ortaya çıkan olumsuz duygular, aşağılık ve intikam gibi sadist düşünceler azalır.
Eğitim ve çalışma şerefli olanlardır, el uzatmamak şerefli olandır.