Toplumun en az yüzde 5’inin iç sesi olmadığı tahmin ediliyor…
İç sesi olmayan kişiler, bazı bilişsel becerilerden geri kalıyor. Bu kişiler özellikle kelimeleri hatırlama ve kafiyeleri yakalamada zorlanıyor.
Uzun süre boyunca herkesin iç sesinin olduğuna inanıyorduk. Ancak bazı kişilerin kendileriyle böyle bir sohbet içinde olmadığı son yıllarda ortaya çıktı.
Kopenhag Üniversitesi’nden Johanne Nedergård ve Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Gary Lupyan… Bu eksikliğin davranışsal etkilerini anlamak adına yaklaşık 100 kişiyle bir çalışma yaptı. İki bilim insanı bu durumu anendofazi (anendophasia) diye tanımlıyor.
Bilim insanları… Neredeyse hiç iç sesi olmadığını söyleyen 46… Ve yüksek seviyede iç sesi olduğunu bildiren 47 kişinin kelimeleri hatırlama becerisi üzerine testler yaptı.
Katılımcılarıdan “bought” (alındı), “caught” (yakalandı), “taut” (gergin) ve “wart” (siğil) gibi ses… Veya yazım açısından benzeyen kelimeleri sırayla hatırlaması istendi.
Psychological Science adlı hakemli dergide cuma günü yayımlanan araştırmanın yazarlarından dilbilimci Nedergård… Bunun herkes için zor bir görev olduğunu belirterek şöyle ekliyor:
Fakat hipotezimiz, iç ses yoksa bunun daha da zor olabileceğiydi çünkü kelimeleri hatırlamak adında kafada tekrar etmek gerekiyor.
Deneyin sonunda hipotezlerini doğrulayan ekip, içsel sesi olmayanların kelimeleri hatırlamada çok daha kötü bir performans sergilediğini kaydetti. Ardından bir test daha yapan araştırmacılar, katılımcılara çorap (sock) ve saat (clock) gibi eşyaların resmini gösterdi.
Kafiyeyi çok zor fark ettiler
Katılımcılardan resimlerin karşılık geldiği kelimelerin kafiyeli olup olmadığını bulmalarını istediler. Ancak sonuç önceki deneylere göre pek değişmedi. İçsel sesi olmayanlar kafiyeyi çok daha zor fark etti.
İki test daha yapan araştırmacılar ilginç bir şekilde, sözel işlemeyle ilgili bütün bilişsel işlevlerin içsel sesten ciddi bir şekilde etkilenmediğini tespit etti.
Katılımcıların bir görevden diğerine hızlıca geçmesini ve birbirine çok benzeyen figürleri ayırt etmesini isteyen bilim insanları, iki grup arasında kayda değer bir fark gözlemlemedi. Ancak daha önceki çalışmalarda, bu tip görevlerde dil ve iç sesin rolü büyüktü. Nedergård “Belki de iç sesi olmayanlar başka stratejiler kullanmayı öğrenmiştir” diyerek şöyle ekliyor:
Örneğin, bazıları bir görevi yerine getirirken işaret parmağıyla, başka bir görevdeyse orta parmağıyla tıkladığını söyledi.
Araştırmacılar, çalışmalarının başında olduklarından iç ses eksikliğinin yaratabileceği sıkıntıları henüz bilmediklerini belirtiyor. Fakat terapilerde bunun önemli bir rol oynadığından şüphelenen Nedergård şöyle açıklıyor:
Örneğin yaygın şekilde uygulanan bilişsel davranışçı terapide, olumsuz düşünce kalıplarını tanımlayıp değiştirmek gerekiyor ve iç sese sahip olmak böyle bir süreçte büyük önem arz edebilir.
Bilim insanları iç ses eksikliğinin dille ilgili farklı alanlardaki etkisini anlamak üzere daha fazla araştırma yapmayı planlıyor.
Kaynak: Science Daily, Neuroscience News, Psychological Science