Geçen hafta Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol… Ülkedeki düşük doğum oranlarına ilişkin sorunların çözümü kapsamında… Bir bakanlık kurmayı planladıklarını söyleyerek dünyada gündem oldu. Güney Kore, 2023’te 0,72’yle en düşük doğum oranına sahip ülkeler arasında ilk sıraya yerleşse de… Bu sorun küresel.
Doğum oranları dünya nüfusunu korumaya yetmez!
ABD’nin Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, üreme hızının düşmesinin niye endişe yarattığını bugünkü haberinde işledi. Mevcut doğum oranlarının dünya nüfusunu korumaya yetmeyebileceği vurgulandı.
Zengin ülkelerin yanı sıra gelişmekte olanlarda da oran düşüyor. Hindistan, nüfus bakımından Çin’i geçse de… Halihazırdaki doğum oranının ikame seviyesinin altında kaldığı yani ülkenin mevcut nüfusunun korunamayacağı bildiriliyor.
Pensilvanya Üniversitesi’nden demografi uzmanı Jesús Fernández-Villaverde, “Demografik kış geliyor” diyor.
Dolayısıyla pek çok nüfus bilimci, 40 yıl içinde dünya nüfusunun düşmeye başlayacağını tahmin ediyor. Bu durum tarihte çok az yaşandı.
2017’de küresel doğum oranı 2,5’ti. Birleşmiş Milletler (BM) 2,4’e düşüşü 2020’lerin sonlarında beklerken 2021’de 2,3 görüldü. Bu arada küresel ikame oranı 2,2 olarak kabul ediliyor.
BM’nin yeni rakamları açıklamaması üzerine harekete geçen Fernández-Villaverde… Geçen sene oranın 2,1-2,2 civarında olduğunu tahmin ediyor. Dolayısıyla bu da küresel ikame oranının tarihte ilk kez yakalanamadığını ortaya koyuyor.
Washington Üniversitesi Sağlık Ölçüm ve Değerlendirme Enstitüsü… Dünya nüfusunun 2061’de 9,5 milyarla zirveyi gördükten sonra düşeceğini öngörüyor.
İkinci demografik dönüşüm başladı mı?
18. yüzyılda endüstrileşmeye başlayan ülkelerde de doğum oranlarının azaldığına işaret eden tarihçiler, o zamandan sonra bir kere daha demografik dönüşümün başlamış olabileceğini söylüyor.
İlk demografik dönüşümde kadınların işgücüne katılımı, çocuk ölüm oranlarının azalması ve ortalama hayat süresinin artmasıyla birlikte çok sayıda çocuk doğurma isteğinin azaldığını vurguluyorlar.
Halihazırda yaşandığı savunulan ikinci demografik dönüşümdeyse evlilik ve ebeveynliğe verilen önemin azaldığı, çocuk sahibi olmamanın normalleştirildiği bildiriliyor.
Maryland Üniversitesi’nden Melissa Kearney şöyle anlatıyor:
İnsanların kariyer inşası, boş zaman faaliyetleri, ev dışındaki ilişkilere zaman ayırma gibi tercihleri varsa çocuk yetiştirmekten uzaklaşmaları daha muhtemel oluyor.
Dolayısıyla çocuklara zaman ve para ayırmanın güçlüğü, ekonomik krizlerle birleşince üreme kararı daha da zorlaşıyor.
Bu arada Küresel Yaşlanma Enstitüsü Başkanı Richard Jackson, düşük doğum oranı döngüsüne girildiğinde toplumun normlarının da değiştiğini vurguluyor:
Çevrenizdekilerin daha az çocuk yaptığını gördüğünüzde tüm toplumsal iklim değişiyor.