Disney+’ta yayınlanan yeni dönem dizisi Washington Black, estetik açıdan etkileyici olsa da anlatı yapısı ve diyaloglar açısından oldukça zayıf bir performans sergiliyor. Esi Edugyan’ın 2018 tarihli ödüllü romanından uyarlanan dizi, transatlantik kölelik döneminde geçen steampunk unsurlarla bezeli bir kaçış hikayesini merkezine alıyor. Ancak bu uyarlama, ne dramatik anlamda ne de tarihi ağırlığı açısından beklentileri karşılamıyor.
Konusu Güçlü Ama Uyarlama Fazla Yumuşatılmış
Hikâyenin merkezinde, 11 yaşındaki siyah çocuk George Washington Black – kısaca Wash – yer alıyor. Barbados’taki bir plantasyonda büyüyen Wash, köle sahibi ağabeyinin baskısı altındaki iyi niyetli bilim insanı Titch tarafından himaye altına alınıyor. İkili, “Cloud Cutter” adını verdikleri deneysel bir hava aracı üzerinde çalışırken, Wash’ın bir cinayetle suçlanmasının ardından kaçmaya karar veriyor. Ancak fırtınaya yakalanan hava aracı Atlantik’te düşüyor. Wash, kazadan kurtularak Virginia ve sonrasında Kanada’ya kadar uzanan bir kaçış ve keşif yolculuğuna çıkıyor.
Roman, şiddet, intihar, ve ırkçılık gibi temaları açık biçimde işlerken; dizi uyarlaması, bu sert köşeleri törpüleyerek neredeyse öğrencilere izletilecek bir sınıf içeriği havası yaratıyor. Tarantino vari şiddet ve gerçeklik yerine, Disneyvari bir peri masalı atmosferi öne çıkıyor.
Görsellik Etkileyici, Oyunculuk Tatmin Edici
Nova Scotia’nın doğal güzellikleri (aynı zamanda Virginia’yı da temsil ediyor) dizinin en güçlü yanı. Oyuncular da karakterlerine fiziksel olarak oldukça uyumlu. Sterling K. Brown, Halifax lideri Medwin Harris rolünde güçlü bir duruş sergilerken, Tom Ellis (Titch) ve Eddie Karanja (genç Wash) da rollerinin hakkını veriyor.
Dizide kullanılan 19. yüzyıl kostümleri ve başlıklar göz kamaştırıyor. Özellikle tarihi başlıklar ve döneme uygun sahne tasarımları, görsel anlamda izleyiciyi etkiliyor. Ancak tüm bu dış güzelliğe rağmen, hikâyenin duygusal ve anlatı derinliği oldukça zayıf kalıyor.
Diyaloglar Zayıf, Romantik Sahneler Yapay
Dizinin en zayıf halkası ise kuşkusuz diyaloglar ve romantik sahneler. Özellikle Wash ve karışık ırklı aristokrat Tanna arasındaki aşk ilişkisi, klişe ve yapay repliklerle dolu. “Sen nefesimi tamamlıyorsun”, “Seninle her şey daha güzel” gibi replikler, neredeyse kötü bir pop şarkısından alınmış gibi duruyor.
Tanna’nın beyaz babası tarafından kendi kökenlerini keşfetmesine izin verilmemesi önemli bir tema olsa da, bu derinlikli mesele, yüzeysel ve zorlama diyaloglarla işlenmiş. Bu da dramatik yoğunluk yaratmak yerine rahatsız edici bir yapaylık hissi uyandırıyor.
Cloud Cutter Uçmuyor, Dizi Yerde Kalıyor
Washington Black, kağıt üzerinde büyük bir potansiyele sahip: tarihi bağlamı, steampunk unsurları, bilimle kesişen özgürlük anlatısı… Ancak Disney+’ın sunduğu bu versiyon, hikâyenin can alıcı yönlerini törpüleyip izleyiciye sadece görsel olarak yumuşatılmış, tehlikeden arındırılmış bir evren sunuyor.
Kitapta yer alan karanlık, psikolojik derinliği olan karakterler, dizide sığlaştırılmış. Özellikle Titch’in sadakati, Erasmus’un zalimliği gibi karakter dinamikleri, yalnızca dışa dönük birkaç jestle geçiştirilmiş. Julian Rhind-Tutt’ın canlandırdığı Erasmus, motivasyonsuz bir kötü karakter olarak havada kalıyor.