Londra’daki National Gallery, 10 Mayıs’ta açılacak olan yeni düzenlemesiyle yalnızca sanat tarihini değil, ziyaretçi deneyimini de köklü bir şekilde değiştiriyor. “The Wonder of Art” başlığıyla yeniden kurgulanan koleksiyon, Leonardo’dan Van Eyck’e, Monet’den Picasso’ya kadar Avrupa sanatının başyapıtlarını yeni bir anlatıyla bir araya getiriyor.
Leonardo ile Açılış: Müzenin Kalbinde Rönesans
Ziyaretçiler, müzenin girişinde artık Leonardo da Vinci’nin “The Virgin of the Rocks” eseriyle karşılanıyor. Bu ikonik tablo, eski gotik sunak panellerinin yerini alarak izleyiciyi karanlık bir şapelde sanatın gölgelerine davet ediyor. Müzenin yeniden tasarlanan Sainsbury Kanadı artık bir sanat geçidine dönüşüyor; ziyaretçileri klasik bir negroni kadar zarif bir girişle karşılıyor.
Van Eyck’ten Başlayan Yeni Kronoloji
Bu yeni düzenlemede sanat tarihi anlatımı Floransa’dan değil Bruges’tan başlıyor. Jan van Eyck’in erken dönem Rönesans’ı başlatan teknikleri, Leonardo’nun görsel diliyle yan yana sergileniyor. Özellikle Arnolfini Portresi, Van Eyck’in insan ruhunu mekân içinde nasıl canlandırdığına dair güçlü bir örnek sunuyor.
İçsel Portrelerin Dönemi
Yeni rehangle birlikte Holbein’in portreleri, sanatın yüzeyden derinliğe nasıl geçtiğini gözler önüne seriyor. “The Ambassadors”, “The Tailor” gibi eserler, yalnızca dış görünüşü değil, bireylerin ruh halini de yakalayan eserler olarak öne çıkıyor. Böylece portreler, yalnızca kimlik göstergesi değil, Shakespearevari bir içsel anlatım aracı hâline geliyor.
Cezanne, Courbet ve Picasso Yan Yana
Düzenlemede özellikle dikkat çeken noktalardan biri, natürmort eserlerin geçirdiği dönüşüm. Floris van Dijck’in peynirli düzenlemeleri, Courbet’nin Paris Komünü’nün hüznünü yansıtan meyveleri ve Cézanne ile Picasso’nun mekânı parçalayan formları, izleyiciye bir sanat evrimi sunuyor. Bu eserler artık birbirine uzak odalarda değil, yan yana ve karşılıklı olarak yerleştirilmiş durumda.
Yeni Işık, Yeni Mekân
Müzenin iç mimarisi ve ışıklandırması da elden geçirilmiş. Bu sayede eserler daha sade ve odaklanmış bir ortamda sunuluyor. Özellikle Monet ve Titian gibi ustaların eserlerine ayrılan özel odalar, sanatçının dünyasına sessizce dalmak için benzersiz bir atmosfer yaratıyor.
18. Yüzyıla Övgü: Turner ve Constable Ayrıldı
Yeni düzenlemeyle birlikte Turner ve Constable, National Gallery’nin dışına taşınmış. Bunun yerine Hogarth, Gainsborough ve Vigée Le Brun gibi 18. yüzyıl sanatçılarının eserleri ön plana çıkarılmış. Gainsborough’nun “Painter’s Daughters Chasing a Butterfly” adlı tablosu, babalık sevgisini zamansız bir duygu olarak resmediyor.
Rembrandt ve Rubens ile Zamanın Ötesine Yolculuk
Yeniden düzenlenen salonlarda Rembrandt’ın yaşlılık otoportresi, izleyicinin gözlerine derinlikli bir şekilde bakarken, Élisabeth Vigée Le Brun’un otoportresi Rubens’e selam gönderiyor. Her ikisi de geçmişle bugünü buluşturan eserler olarak dikkat çekiyor.
Sanatın Sessiz Devrimi
National Gallery’nin bu yeni düzenlemesi, müzeyi “daha modern, daha erişilebilir, ama özünden ödün vermeyen**” bir yapıya kavuşturuyor. “The Wonder of Art”, yalnızca bir başlık değil, gerçekten de ziyaretçiyi sanatın harikalarıyla yüz yüze bırakan bir anlatım. Ve bu yeni anlatımda, insanlığın görsel hafızası adım adım yeniden kurgulanıyor.