Dünyanın en güçlü Teknoloji Milyarderleri, artan servetlerine ve küresel etkilerine rağmen klasik devlet yapılarından giderek daha fazla hoşnutsuzluk duyuyor. Özellikle vergilendirme, demokratik denetim mekanizmaları ve düzenleyici kurallar, bu kesim için “yaratıcılığı kısıtlayan” unsurlar olarak görülüyor. Bu nedenle bazı teknoloji elitleri, çözümü mevcut sistemleri dönüştürmekte değil, tamamen yeni ve kendilerine ait yapılar kurmakta arıyor.
Bu yaklaşım, son dönemde “Şehir Devlet” ya da “startup toplumları” olarak adlandırılan projelerle somutlaşmış durumda. Eleştirmenlere göre bu fikirler, kamu yararından çok Ultra Zenginler için yeni bir kaçış alanı yaratmayı amaçlıyor.
Kendi Ülkesini Kurma Fikri Nereden Çıktı
Financial Times’ta Hannah Murphy imzasıyla yayımlanan kapsamlı dosya, bu akımın arka planını ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor. Habere göre bazı teknoloji milyarderleri, mevcut ulus devletlerin “eskidiğini” savunarak kendi egemenlik alanlarını yaratma fikrini öne çıkarıyor. Bu yapılar, düşük vergi, sınırlı kamu denetimi ve özel hukuk düzenleriyle dikkat çekiyor.
Bu fikrin en çok ses getiren savunucularından biri, kripto para dünyasının tanınan isimlerinden Balaji Srinivasan oldu. Srinivasan, 2025 yılında Singapur’da düzenlenen Network State Conference’ta yaptığı konuşmada, teknoloji çalışanları ve yatırımcıların fiziksel Şehir Devlet benzeri yapılar kurması gerektiğini savundu. Bu modeli, “çökmekte olan” Amerika Birleşik Devletleri’nden bir “nihai çıkış” olarak tanımlaması ise tartışmaları alevlendirdi.
Dünyada 120’ye Yakın Girişim Var
The Vice’da yayımlanan analizlere göre, bugün dünyada farklı aşamalarda yaklaşık 120 bu tür girişim bulunuyor. Bu projelerin bazıları küçük ölçekli kripto yerleşimleri olarak kalırken, bazıları ise ciddi sermaye ve siyasi destek alıyor. Özellikle Peter Thiel ve Marc Andreessen gibi isimlerin bu projelere ilgi göstermesi, tartışmaların dozunu artırıyor.
Girişimler arasında Honduras’taki Prospera gibi ülke sınırları içinde yarı özerk bölgeler olduğu gibi, açık denizde kurulması planlanan yerleşimler de yer alıyor. Ortak nokta ise bu yapıların, mevcut ulusal yasal çerçevelerin dışına çıkmayı hedeflemesi.
Prospera Örneği Ve Büyük Tartışma
Bu akımın en ileri örneklerinden biri olarak gösterilen Prospera, Honduras’ta kurulan yarı özerk bir bölge olarak dikkat çekti. Yüz milyonlarca dolarlık yatırım alan proje, başlangıçta özel bir yasal çerçeveyle faaliyet gösterdi. Ancak Honduras hükümetinin bu çerçeveyi iptal etmesiyle birlikte kriz patlak verdi.
Prospera yönetimi, bu kararın ardından yaklaşık 11 milyar dolarlık tazminat talebiyle dava açtı. Bu rakam, Honduras’ın gayrisafi yurt içi hasılasının neredeyse üçte birine denk geliyor. Eleştirmenler, bu durumu “yırtıcı” ve “yarı-feodal” bir girişim olarak tanımlarken, projenin ev sahibi ülke üzerinde ciddi baskı yarattığını savunuyor.
Tartışmaları daha da derinleştiren bir diğer unsur ise Prospera’nın önünü açan eski Honduras Devlet Başkanı Juan Orlando Hernandez’in 2024’te ABD’de uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama suçlarından mahkûm edilmesi oldu. Bu gelişme, projelerin meşruiyetine dair soru işaretlerini artırdı.
Eleştirmenler Ne Diyor
Uzmanlara göre bu projeler, her ne kadar “yönetişimi yeniden icat etme” söylemiyle sunulsa da, pratikte düzenlemelerden kaçma ve kripto paralar üzerinden kârı maksimize etme amacını taşıyor. Eleştirmenler, bu yapıların özellikle kırılgan bölgelerde kurulduğuna dikkat çekerek, yerel halkın çıkarlarından çok Ultra Zenginler’in ihtiyaçlarına hizmet ettiğini savunuyor.
Bu çerçevede ortaya çıkan yapılar, bazı akademisyenler tarafından “kapalı teknofiefdomlar” olarak adlandırılıyor. Yani yüksek teknoloji ve sermayenin birleştiği, ancak demokratik katılımın son derece sınırlı olduğu yeni nesil yerleşimler.
Gelecekte Ne Olacak
Bu girişimlerin uzun vadede kalıcı olup olmayacağı belirsizliğini koruyor. Bazı uzmanlar, bu projelerin zamanla sönümleneceğini ve yalnızca marjinal denemeler olarak kalacağını öngörüyor. Diğerleri ise Teknoloji Milyarderleri’nin artan gücüyle birlikte bu fikirlerin ana akım siyasete taşınabileceğini düşünüyor.
Kesin olan şu ki, Ultra Zenginler artık yalnızca şirketler ve platformlar kurmakla yetinmiyor. Kendi hukukunu, vergisini ve yönetim biçimini belirleyebilecekleri yeni alanlar arıyorlar. Bu arayış, önümüzdeki yıllarda küresel siyaset ve ekonomi tartışmalarının en çarpıcı başlıklarından biri olmaya aday.
