Londra’daki Design Museum’da açılan “Splash! A Century of Swimming and Style” adlı sergi, yalnızca mayo ve bikini tarihini değil; aynı zamanda toplumların suyla, bedenle ve normlarla olan ilişkisini yüzeye çıkarıyor. Patlayan bikinilerden 2 metrelik denizkızı kuyruklarına, NASA’nın katkıda bulunduğu yüzme kıyafetlerinden uniseks tasarımlara kadar yüzmenin estetik, politik ve kültürel evrimi bu sergide bir araya geliyor.
Bikini: Nükleer Patlamayla Başlayan Moda Devrimi
Serginin açılış bölümünde yer alan dünyanın ilk bikinisi, 1946 yılında Fransız tasarımcı Louis Réard tarafından yaratılmış. Bikiniye adını veren yer ise oldukça ilginç: Bikini Atolü, yani nükleer testlerin yapıldığı Pasifik adası. Réard, “dünyanın en küçük mayosu” için atom bombasından ilham almış. Günümüz gözleriyle bakıldığında gazete baskılı pembe kumaştan yapılmış bu iki parça kostüm, oldukça masum görünse de o dönemde Katolik Kilisesi’ni bile ayağa kaldıran bir devrimdi.
Réard’ın rakibi Jacques Heim ise kendi tasarımına “Atome” adını vermişti. Gökyüzüne yazdırılan reklamlarla başlayan bu mayolu rekabet, kadın bedeni üzerindeki sansür tartışmalarını da tetiklemişti. Réard’ın iddiası netti: “Gerçek bir bikini, bir alyanstan geçebilecek kadar küçük olmalı.”
Pamela Anderson’dan Dryrobe’a: Kültürel Sıçramalar
Sergide Pamela Anderson’ın Baywatch’ta giydiği kırmızı mayo, dönemin popüler kültürünü simgelerken; 2020’lerin “mermaidcore” estetiği de TikTok etkisiyle serginin dikkat çeken unsurları arasında yer alıyor. Günlük kullanımda dahi sokakta sıkça rastladığımız Dryrobe tarzı kalın havlu kabanlar, artık yüzmenin sadece spordan ibaret olmadığını, bir yaşam tarzı haline geldiğini gösteriyor.
Aynı zamanda Penzance’daki 1930’ların Jubilee deniz suyu havuzu, jeotermal banyolarla modernize edilmiş haliyle serginin mimari boyutuna da ışık tutuyor. Yani sergi, yalnızca mayo değil, mekân ve su arasındaki ilişkiyi de merkeze alıyor.
NASA ve Teknolojiyle Tanımlanan Performans: LZR Racer
2008 Beijing Olimpiyatları’nda rekorları alt üst eden Speedo LZR Racer yüzücü mayosu da sergide yer alıyor. NASA mühendisleriyle birlikte geliştirilen bu giysi, ultrasonik kaynaklı düşük sürtünmeli kumaş, hava hapseden paneller ve aerodinamik yapı gibi özellikleriyle teknolojik doping olarak değerlendirilmiş ve kısa sürede yasaklanmıştı. Bu bölüm, tasarımın etik sınırlarını da tartışmaya açıyor.
Cinsiyet Kimliğine Duyarlı Mayo Tasarımları
Sergi, yalnızca geçmişin normlarına değil, bugünün kapsayıcı moda anlayışına da ışık tutuyor. Portland merkezli Beefcake markasının her beden için tasarlanmış uniseks mayo modelleri, Rebirth Garments’in trans ve non-binary bireylere özel iç astarlı yüzme kıyafetleri, ve Eno’nun tek göğüslü bireyler için geliştirdiği mastektomi mayoları bu yeni dönemin temsilcileri.
Sanatçı Hannah Whelan’ın tasarladığı ve kasık bölgesinde kırmızı bir leke bulunan “The Blob” mayo ise regl ve beden farkındalığı konularını yüzme üzerinden görünür kılmayı amaçlayan bir “artivizm” (sanat-aktivizm) örneği olarak öne çıkıyor.
Denizkızı Olmak: Gerçeklikten Uzak, Ama Bedensel Olarak Zorlayıcı
Mermaidcore akımının TikTok sayesinde zirveye çıkmasıyla birlikte, denizkızı kuyruğu takıp yüzmek yeni bir alt kültüre dönüştü. Morgana Alba’nın kurduğu Circus Siren Pod gibi topluluklar, bu akımın ne kadar fiziksel çaba gerektirdiğini de ortaya koyuyor: “Nefes alamazsınız, göremezsiniz, duymazsınız, üşürsünüz. Kuyruk sizi sürekli aşağı çeker.” Deneyimin zorluğu, bu trendin sadece estetik değil aynı zamanda bir bedensel meydan okuma olduğunu gösteriyor.