Seyahatname adlı eseriyle edebiyat ve tarih alanında efsaneleşen Evliya Çelebi, yüzyıllardır tartışılan bir bilmeceyle anılmaya devam ediyor: Mezarı nerede?
Bugün akademik çevrelerde hakkında sempozyumlar, paneller ve kitaplar düzenlenen Evliya Çelebi’nin, bunca ilgiden mahrum bir noktada, mezarının nerede olduğu hala kesin olarak bilinmiyor. Oysa onun yazdığı, 10 ciltten oluşan Seyahatname, sadece bir gezi kitabı değil, Osmanlı coğrafyasına ve insanına dair benzersiz bir kaynak.

Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi Kimdir?
Osmanlı’nın en renkli figürlerinden biri olan Evliya Çelebi, eserlerinde kendisini “Seyyah-ı Âlem ve Nedîm-i Benî Âdem” yani “Dünyanın Gezgini ve İnsanlığın Dostu” olarak tanımlıyordu. Aslen Kütahyalı olduğu düşünülen Çelebi’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmese de, 17. yüzyılda doğduğu ve Osmanlı’nın zirve yıllarında yaşadığı tahmin ediliyor.
51 yıl süren yolculuklarında Osmanlı’nın en uç bölgelerinden Avrupa’nın içlerine, Kuzey Afrika’dan İran’a kadar uzanan geniş bir coğrafyayı adım adım dolaştı. Seyahatnamesinde ise sadece saraylardan ve devlet erkânından değil, sıradan halktan, kahvehanelerden, hamamlardan ve köy hayatından da bahsetti. Bu yönüyle klasik Osmanlı tarihçiliğinden farklı, canlı ve sahici bir bakış sundu.
Gerçek ile Efsane Arasında Bir Eser
Seyahatname, ilginç bir biçimde, sadece gözlemlerden değil, hayal gücüyle yoğrulmuş anlatımlardan da oluşur. Oburlar, cinler, keramet gösteren dervişler ve insanüstü varlıklar, eserinde sıkça karşımıza çıkar. Bu durum, eserin zamanla bilimsel ciddiyetini sorgulatan bir unsur olsa da, eserin büyüsünü azaltmamıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı kitabında “Ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak için okurum” diyerek eserin tadını çıkaran okurların hislerine tercüman olmuştur.

Mezarı Nerede?
İşte asıl tartışma da burada başlıyor. Evliya Çelebi’nin mezarı nerede?
Birçok kaynak onun Mısır’da öldüğünü ve orada defnedildiğini söyler. Özellikle Nil’in kaynağına yaptığı son seyahat sonrası Kahire’ye dönerek burada sessiz bir hayat sürdüğü ve burada öldüğü rivayet edilir. Ancak Osmanlı kaynakları ve bazı tarihçiler mezarının İstanbul Şişhane’deki Loğusa Kadın Türbesi civarında bulunduğunu iddia eder.
1940’lı yıllarda yol yapım çalışmaları sırasında buradaki birçok mezarın taşındığı, bazı mezar taşlarının ise bir çukura atıldığı bilinir. Ünlü tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı, mezar taşlarını bizzat gördüğünü ve Çelebi’nin mezarının da bu bölgede olduğunu savunmuştur. Fakat, belgelenmiş bir defin yeri bulunmadığı için bugün bir Evliya Çelebi Türbesi’nden söz edilemez.
Kürtler ve Diğer Kültürler Hakkında İlk El Kaynak
Çelebi’nin dikkate değer bir başka yönü ise Kürtler ile olan yakın ilişkisidir. Osmanlı’nın doğu vilayetlerinde uzun yıllar yaşayan ve bu toplumu detaylı şekilde gözlemleyen seyyah, Kürtlerin geleneklerini, inançlarını ve karakteristik özelliklerini Seyahatname’sinde özenle aktarmıştır.
Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Mustafa Alparslan tarafından hazırlanan “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Kürtler” adlı çalışma, bu alanın en kapsamlı akademik kaynaklarından biridir. Çelebi’nin bu gözlemleri, Kürt tarihi ve folkloru açısından hâlâ önemini korumaktadır.
Bir Mezardan Daha Fazlası
Evliya Çelebi’nin mezarının bugün net olarak bilinmemesi, aslında onun kişiliğine ve eserinin ruhuna da uygundur. O, toprağa değil, söze ve anlatıya kök salmış bir isimdir. Mezarı kayıptır ama Seyahatnamesi her sayfasında yaşamakta, geçmişi ve insanları anlatmaya devam etmektedir.