K2-18 b gezegeni, bilim dünyasında şimdiye kadar yaşam olasılığına dair en güçlü bulguların gözlemlendiği gök cismi olarak gündeme geldi. James Webb Uzay Teleskobu tarafından yapılan analizler, bu uzak gezegende, yalnızca Dünya’da biyolojik süreçlerle üretildiği bilinen kimyasal bileşiklerin izlerini ortaya çıkardı. Uzmanlar, bu bulgunun, insanlığın “evrende yalnız mıyız?” sorusuna yaklaşma biçimini değiştirebileceğini söylüyor.
Dünya Dışı Yaşamın Kimyasal İzleri
Cambridge Üniversitesi’nden astrofizikçi Prof. Nikku Madhusudhan liderliğindeki ekip, K2-18 b’nin atmosferinde yer alan ışık spektrumlarını incelerken dimetil sülfür (DMS) ve dimetil disülfür (DMDS) izlerine rastladı. Bu bileşikler, Dünya’da büyük ölçüde okyanus planktonları tarafından üretiliyor ve bilinen başka bir doğal oluşum şekli bulunmuyor.
Elde edilen veriler, bu moleküllerin dünya dışı yaşamın habercisi olabileceğini düşündürüyor. Ancak bilim insanları, bu bulguların henüz kesin bir kanıt oluşturmadığı konusunda temkinli.
İstatistiksel Olarak Güçlü, Ancak Kanıt Değil
Gözlemlerde, DMS ve DMDS’e ait dalga boylarında net bir sinyal düşüşü tespit edildi. Elde edilen veriler %99,7’lik istatistiksel güvenilirliğe sahip. Bu oran yüksek olsa da, fizik alanında kabul gören “beş sigma” düzeyinin altında kalıyor. Prof. Madhusudhan, “Bugüne kadar yaşam olasılığına dair bu kadar güçlü bir kimyasal sinyalle hiç karşılaşmamıştık” ifadesini kullandı.
K2-18 b: Yaşanabilir Bölgedeki Dev Gezegen
124 ışık yılı uzaklıkta, Aslan (Leo) Takımyıldızı’nda bulunan K2-18 b, Dünya’dan yaklaşık 9 kat daha ağır ve 2,6 kat daha büyük bir gezegen. Soğuk bir kırmızı cüce yıldızın yaşanabilir bölgesinde konumlanıyor. İlk kez 2019 yılında atmosferinde su buharı olabileceği öne sürülmüş, sonrasında bunun metan gazı olduğu anlaşılmıştı.
Cambridge ekibi, gezegenin okyanuslarla kaplı olabileceğini savunuyor. Ancak farklı araştırma grupları, gezegenin gazdan oluşan bir yapı ya da magma okyanuslarıyla çevrili olabileceğini belirtiyor.
Yaşam mı, Yoksa Farklı Bir Kimyasal Süreç mi?
Bazı uzmanlar, bu tür moleküllerin kuyruklu yıldız çarpmaları, hidrotermal bacalar, volkanik patlamalar ya da atmosferdeki elektriksel reaksiyonlar sonucunda da oluşabileceğini belirtiyor. Ancak bu süreçlerin, tespit edilen yüksek konsantrasyonları açıklaması oldukça güç görünüyor.
Berne Üniversitesi’nden Dr. Nora Hänni, DMS’in daha önce bir kuyruklu yıldızda da tespit edildiğini vurgulayarak, “Tüm doğal süreçleri dışlamadan yaşamdan söz etmek bilimsel olarak risklidir” dedi.
Yakınlaşmak Mümkün Değil, Ama Gözlem Devam Ediyor
K2-18 b gezegenine doğrudan ulaşmak mümkün değil. Ancak gök bilimciler, gezegen yıldızının önünden geçerken yayılan ışığın spektrumunu analiz ederek atmosferdeki molekülleri tespit edebiliyor. Son gözlemlerde, DMS ve DMDS’in belirli dalga boylarındaki ışığı emdiği net biçimde ölçüldü.
Prof. Madhusudhan, “Bu sinyalleri tespit edebilmek bile insanlık için devrim niteliğinde. Evrenin biyolojik potansiyeline dair elimizde artık çok daha somut veriler var” dedi.
Bilim Dünyası Temkinli Ama Umutlu
Uzmanlar, bu tür gözlemlerin “yaşamın kesin kanıtı” olarak görülmesinden kaçınılması gerektiği görüşünde birleşiyor. Ancak elde edilen bulgular, uzayda yaşam arayışını bilimsel bir gerçeklik zemini üzerine taşımış durumda.