Sevmekle mi, seçmekle mi alâkalı, mutluluk hangisiydi?
Başı dumanlı arabesk mi, melankolik şiirler mi, jazz mı, hicaz mı, opera mı, müzikal mi, kısa betimlemeler mi? Ya da okudukça başlangıcını unuttuğun, sonuna ulaşamadığın uzun tümceler mi; hangisiydi?
Kırmızı teneke mi, kırmızı şarap mı, köpüklü bir şeyler mi, enerjili kokteyller mi, eğlenceli cinler mi? Yoksa aslan sütü mü? Mutluluk hangisiydi?
Rezidans mı, müstakil mi, iki artı bir mi, bir artı sıfır mı, sahil mi, orman mı, metropol mü? Belki de doğu, batı, kuzey ya da güney; mutluluk hangisiydi?
Kıvırcık mı, düz mü, esmer, kumral, kızıl, sarışın veyahut röfleli mi, estetikli mi, doğal mı, zayıf mı, balık etli mi, şişman mı ya da… Mutluluk hangisiydi?
Herkes için hepsi, herkes için hiçbiriydi mutluluk! Tüm iyiler için her şeydi…
PEKY iyi insan olmak mı? İyi olmak mı? Kime neye göre? İyi insan kendi için “iyi insanım” diyebilir mi? Bu arada iyilik bir sıfata sıkıştırılabilir mi? Sıkıştırılıyorsa kimdir bunun belirleyici yetkilisi?
Hiç Kimse!
İyilik bir sıfat değil ki. Bir eylem, bir karakter, iyilik bir sebep, iyilik sonuç, iyilik özgürlük, iyilik direniş, iyilik bulaşıcı bir hastalık… Çünkü iyilik çıkarsız, karşılıksız, mütevazi bir parazit. Çünkü iyilik, mutluluk!
Boşveerrrr… Tartışması gereksiz.
Sadece bir an gözlerimi kapatıp, Lucio Battisti’nin – La collina Dei Ciliegi‘ni
🎧 dinlemek bile mutluluk benim için.
O kadar naif, o kadar sıradan!