Gecenin sessizliğinde, herkesin uykuya daldığı bir saatte, Marmara’nın kalbinde bir sarsıntı yükseldi. Saatler 03:02’yi gösteriyordu. Hayatın normal akışında sıradan bir yaz gecesi yaşanıyordu. Ancak, o an, yer altından gelen o korkunç uğultuyla her şey bir anda değişti. 7.4 büyüklüğündeki bu deprem, binlerce hayatı alt üst etti, şehirleri yerle bir etti ve bir daha asla unutulmayacak bir acıyı geride bıraktı.
17 Ağustos 1999…
Bu tarih, Türkiye’nin hafızasına kazınmış bir yara gibi. O geceyi yaşayanlar, o anın korkusunu, belirsizliğini, çaresizliğini hala iliklerinde hissediyor. Yüzyılın felaketi olarak anılan bu deprem, sadece binaları yıkmadı; aynı zamanda binlerce ailenin umutlarını, hayallerini ve geleceklerini de enkaz altında bıraktı.
Depremden sonra günlerce süren kurtarma çalışmaları, adeta bir zamanla yarış gibiydi. Enkaz altından gelen sesler, sevdiklerini kaybedenlerin çaresiz çığlıklarına karışıyordu. Her kurtarılan can, bir mucizeydi. Ancak her geçen saniye, o mucizelerin sayısını azaltıyordu. En acı an ise, artık seslerin kesildiği, umutların tükendiği andı.
Depremin ardından geriye kalan
Geriye kalan yalnızca moloz yığınları ve enkazlar değildi. Gözyaşları, acı, hüzün ve büyük bir yas ülkenin dört bir yanını sardı. Binlerce kişi evsiz kaldı, aileler parçalandı, çocuklar yetim, anne-babalar evlatsız kaldı. Kaybedilen canların sayısı, insanın yüreğini sızlatan bir rakama ulaştı: 17.000’den fazla insan hayatını kaybetti, on binlerce kişi yaralandı, yüz binlerce insan evsiz kaldı.
Marmara Depremi, bize doğanın ne kadar güçlü ve öngörülemez olduğunu hatırlattı. Aynı zamanda insan hayatının ne kadar kırılgan ve kısa olabileceğini de gösterdi. Bu felaketin ardından insanlar, deprem korkusuyla yaşamayı öğrendi. Ancak asıl önemli olan, bu acıdan ders çıkararak geleceğe daha güvenli adımlar atabilmekti.
Ve Bugün …
Bugün, 17 Ağustos’u hatırlarken, sadece kaybettiklerimizi değil, aynı zamanda hayatta kalanların cesaretini, dayanışmasını ve yeniden inşa etme azmini de anıyoruz. Bu felaketin ardından, ülke olarak birlikte ayağa kalkmayı, yaralarımızı sarmayı başardık. Ancak bu acı hatıra, bize her zaman daha hazırlıklı olmamız gerektiğini ve kaybedilen her bir canın unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor.
Gecenin karanlığında yaşanan bu büyük felaket, kalbimizde derin izler bıraktı. Ama aynı zamanda, dayanışmanın, sevginin ve insan olmanın ne kadar önemli olduğunu da bize bir kez daha gösterdi. Unutulmasın, unutulmasın ki bir daha yaşanmasın…