Seçil Ezan’ın futbol dünyasından tanınmış isimlerin de bulunduğu 28 kişiyi “özel fon” vaadiyle dolandırdığı iddiaları, Türkiye gündemine bomba gibi düşmüştü. Ancak Erzan’ın bireysel suistimali olarak yansıtılmak istenen bu olayda, bankanın yönetim zaafiyetleri ve denetim eksiklikleri göz ardı edilebilir mi? Yoksa bu skandal, bankanın iç mekanizmalarının ne denli kontrolden çıkmış olduğunun bir göstergesi mi?
Olayı İlk Ortaya Çıkaran: Atilla Baltaş
Bu dolandırıcılık olayını ilk olarak iş insanı Atilla Baltaş ortaya çıkardı. Baltaş’ın avukatı Ümit Karadağ’ın açıklamalarına göre, Baltaş banka aracılığıyla yatırım yapma niyetindeydi ve bu süreçte Erzan’ın önerdiği “gizli fona” dahil edildi. Ancak Baltaş, bir süre sonra durumun şüpheli olduğunu fark etti ve 5 milyon dolarlık ek yatırımı durdurdu. Bu durdurma kararı, mağdurların daha büyük zarar görmesini engelleyen ilk adım oldu.
Öte yandan Baltaş hakkında kamuoyuna “faizci” “tefeci’ ve “karanlık iş insanı” gibi ithamlar yansıtıldı; oysa Baltaş kendini riske atıp şikayet ederek, süreci bizzat aydınlatmak isteyen taraftaydı.
Bankanın Çelişkili Savunması: Suçlu Kim?
DenizBank, yaptığı açıklamalarda Erzan’ın banka dışında, restoran ve kafelerde elden para teslimi yoluyla işlem yaptığını öne sürüyor. Banka, tüm dolandırıcılık faaliyetinin “şahsi ilişkiler” üzerinden yürütüldüğünü, kurum sistemlerinden bağımsız gerçekleştiğini iddia ediyor. Ancak 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 60. maddesi, banka kaşesini taşıyan her belgenin, hesap cüzdanı olmasa bile bankanın sorumluluğunda olduğunu açıkça belirtiyor. Bu durumda, Erzan’ın mağdurlara güvence olarak sunduğu banka kaşeli belgeler, gerçekten sadece “kişisel bir girişimin” sonucu mu?
Bankanın savunması, mağdurları nitelikli yatırımcılar olarak tanımlayıp, onların kendi yatırımlarını sorgulamadan büyük miktarlarda para teslim etmelerini eleştiriyor. Ancak, banka kaşesiyle güvence sunulan belgelerin mağdurları kandırma aracı olarak kullanıldığı gerçeği, bu suçun sadece Erzan’a ait olmadığını düşündürüyor. DenizBank, “5411 Sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde her türlü incelemeyi yaptık ve savcılığa raporumuzu sunduk” diyerek kendini aklamaya çalışıyor. Peki, gerçekten bu kadar masum mu?
Hakan Ateş’in Rolü: Banka Yönetiminin Bu Süreçte Hiç mi Payı Yok?
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş’in, şikayetlerin ardından mağdurlarla toplantı yaparak süreci değerlendirdiği, hatta güvenlik görevlilerini devreye soktuğu ifade ediliyor. Peki, Ateş ve yönetim kadrosu Erzan’ın bu işlemleri hakkında gerçekten bilgisiz miydi? Fatih Terim’in, Hakan Ateş ile güvene dayalı ilişkisinin, Erzan’ın ona “özel fon” vaadiyle güven sağlamasında etkili olduğu göz ardı edilebilir mi?
Fatih Terim, ifadesinde, “Erzan’ın her tavsiyesini banka görüşü olarak gördüm” diyerek, DenizBank’ın üst yönetimi tarafından kendisine tanıtılan bankacılara duyduğu güvenin nasıl suistimal edildiğini anlatıyor. Banka, Erzan’ın bireysel bir dolandırıcılık gerçekleştirdiğini savunsa da, mağdurların banka kaşeli belgelerle güven duygusuna dayanarak yatırımlarını yaptıkları göz önüne alındığında, yönetim kadrosunun bu olaydan tamamen bağımsız olduğu iddiası ne kadar inandırıcı?
Bankanın Denetim Mekanizmasındaki Zayıflıklar
DenizBank’ın teftiş kurulunun yaptığı incelemelerde, Erzan’ın banka hesaplarını kullanmadığı, bu nedenle “bankacılık suçu” tespit edilmediği belirtiliyor. Ancak, banka kaşeli belgelerin Erzan tarafından kullanılmasına nasıl göz yumulduğu sorusu cevapsız kalıyor. 5411 Sayılı Kanun’un sorumluluk maddeleri, bankanın işlem belgeleri üzerindeki kontrolünü açıkça tanımlıyor. Banka, bu kaşeli belgelerin varlığına rağmen, tüm suçu bir şube müdürüne yıkabilir mi?
Sadece Bireysel Suistimal mi?
DenizBank’ın savunmalarında, tüm dolandırıcılık işlemlerinin “şube dışında” gerçekleştiği iddiası dikkat çekiyor. Banka, mağdurları dolaylı yoldan suçlayarak, kendini aklamaya mı çalışıyor? Bu açıklamalar, mağdurlara verilen güvence belgelerinin banka iç denetim eksikliğinden kaynaklanmadığı algısını yaratmaya mı yönelik? Olayda mağdurların güven kaybı yalnızca bir “şube müdürünün” suistimalinden mi, yoksa bankanın denetim açıklarından mı kaynaklanıyor?
Şimdi…
Tüm bu detaylar ışığında sormak gerekiyor: Bu skandal gerçekten yalnızca bir “şube müdürünün” bireysel suistimali mi, yoksa banka yönetiminin göz ardı ettiği sistematik denetim zaaflarının sonucu mu? Bankanın “şube dışı” savunması, sorumluluktan kaçmak için yapılan bir çaba mı, yoksa gerçekten iç kontrollerin bu derece zayıf olduğunun bir göstergesi mi?
Fonun Bilinirliği ve Yönetici Sorumluluğu
Banka, yöneticilerinin bu sözde fonla ilgisi olmadığını savunarak, herhangi bir yazılı iz veya para akışına dair belge bulunmadığını belirtmişti. Ancak bu iddia, banka içi denetim mekanizmalarının ve gözetim süreçlerinin nasıl çalıştığına dair ciddi sorular uyandırıyor. Seçil Erzan’ın, banka dışında olsa dahi, bankanın üst düzey yöneticilerinin ismini bu fonun tanıtımında kullanabildiği belirtiliyor.
Bu durumda:
Denetim ve gözetim mekanizmaları neden bu kadar geç devreye girdi?
Banka, yöneticilerin isminin kullanıldığını ne zaman fark etti, neden önleyici bir tedbir almadı?
İlk Şikayet ve Acil Müdahale Eksikliği
Bankanın, 7 Nisan 2023 tarihinde zimmet şüphesiyle şikayette bulunduğu ve aynı gün içinde savcılığa gizlilik ve yurt dışı çıkış yasağı talebiyle başvurduğu belirtiliyor. Ancak banka, olayın üstünden geçen birkaç saat içinde olayı zimmetten dolandırıcılığa çevirmişti ve zimmetle ilgili kovuşturmaya gerek görülmemişti. Bu hızlı değişim, bankanın olayın kapsamını tam anlamıyla değerlendirip değerlendirmediği konusunda bir kafa karışıklığı yaratıyor.
Öyleyse:
Olayın bu kadar kısa sürede zimmetten dolandırıcılığa çevrilmesinde ne gibi etkenler rol oynadı?
Bankanın iç denetim süreci, şube müdürünün banka içindeki hesaplardan çektiği paralar ve taşıdığı iddia edilen çantalar konusunda neden daha erken uyarı vermedi?
Şube Müdürünün Yetkileri ve Gözetim Eksiklikleri
Banka, şube müdürünün müşterilerden para tahsil etme veya teslim etme yetkisi olmadığını belirtiyor. Ancak Seçil Erzan’ın bu işlemleri “kendi inisiyatifiyle” yürüttüğü ifade edilmesine karşın, şikayetçilerin verdiği bilgiler, Erzan’ın bankanın kendi araçlarını dahi kullanarak müşterilerden paraları teslim aldığını ve banka kaşeli belgeler sunduğunu gösteriyor.
Burada:
Bankanın gözetim mekanizmaları, şube müdürünün bu kadar büyük miktarda parayla işlem yapmasını nasıl gözden kaçırdı?
Banka, Erzan’ın bu süreçte banka araçlarını kullanmasına nasıl izin verdi ve banka kaşesini içeren belgelerin dolaşımına neden engel olmadı?
Belgelerin Geçerliliği ve Bankanın Çelişkili Tutumu
Banka, şikayetçilerin ellerindeki belgelerin “kağıt parçaları” olduğunu belirterek, bu belgelerin banka tarafından üretilmediğini ve geçerli sayılmayacağını ifade ediyor. Ancak, BDDK’nın 5411 sayılı kanunun 60. maddesi gereğince, banka kaşesi taşıyan her türlü belgenin bir güven ilişkisi kurduğu ve sorumluluğun banka üzerinde olduğu göz ardı edilemez.
Bu durumda:
Banka, bu belgelerin geçersiz olduğunu ifade ederken, üzerlerinde banka kaşesi bulunmasını nasıl açıklıyor?
Şikayetçilerin bankaya duyduğu güvenin boşa çıkarılması, banka yönetiminin denetim ve sorumluluğunun eksikliğini ortaya koymuyor mu?
Müşterilerin Suçlanması ve Bankanın Sorumluluk Reddi
Banka, müşterilerin nitelikli yatırımcılar olduğunu ve işlemlerini sorgulama yükümlülüğüne sahip olmaları gerektiğini belirterek suçu mağdurlara yüklüyor. Ancak, bankanın uzun süreli müşterisi olan ve VIP statüsünde hizmet verilen isimlerin, Seçil Erzan’a güvenmelerinin nedeni, aslında bu kişilerin bankaya duyduğu güven değil mi?
Banka burada:
Müşteri güvenini suistimal eden Seçil Erzan’ın bu kadar uzun süre nasıl faaliyet gösterebildiğine dair bir iç muhasebe yapıyor mu?
Mağdurların, banka kaşesiyle güvence altına alınmış gibi gösterilen bu belgelerden dolayı uğradığı zararın, doğrudan bankanın sorumluluğunda olmadığını iddia etmek ne kadar etik?