Mary Shelley’nin 1818 tarihli Frankenstein romanı, sinema tarihinin en çok yeniden uyarlanan klasiklerinden biri. Ancak usta yönetmen Guillermo del Toro, bu hikâyeyi yıllardır “kendi kutsal kitabı” olarak tanımlamasına rağmen, Netflix için çektiği yeni uyarlamada romana birebir bağlı kalmayı tercih etmedi. Başrolde Oscar Isaac’in Dr. Victor Frankenstein’ı, Jacob Elordi’nin ise Canavar’ı canlandırdığı yapım, del Toro’nun yıllardır üzerinde çalıştığı tutku projesinin nihayet izleyiciyle buluşmuş hâli.
Hem sinematik atmosferi hem de karakterlere getirdiği yenilikçi yorumla dikkat çeken film, romanın özünü korumayı amaçlasa da birçok önemli noktada Shelley’nin metninden ayrılıyor. Yönetmen, hikâyeyi yalnızca “bilimin sınırlarını aşma uyarısı” olarak değil; bağışlama, anlam arayışı ve insan ruhunun derin yaraları üzerine kurulmuş duygusal bir anlatı olarak ele aldığını vurguluyor.
Peki del Toro’nun filmi, 200 yıla yaklaşan romanla ne kadar örtüşüyor? İşte iki eser arasındaki en belirgin 5 fark…

Henry Clerval’ın Yokluğu
Shelley’nin romanında Henry Clerval, Victor’ın çocukluk arkadaşı, vicdanının sesi ve insani yönünün temsilcisi olarak kritik bir role sahip. Victor’ın karanlığa sürüklenişini dengeleyen karakter olarak hikâyeye hem etik hem duygusal bir derinlik katıyor. Romanda Canavar tarafından öldürülen Clerval, dramatik yapının en önemli halkalarından biri.
Del Toro’nun filminde ise Henry Clerval tamamen çıkarılmış durumda. Yönetmen, hikâyenin yükünü daha çok Victor, Canavar ve Elizabeth üçgeni üzerinden kurmayı tercih ediyor. Bu tercih, anlatıyı daha kişisel ve iki merkezli bir çatışmaya dönüştürüyor.
Victor ve Elizabeth’in İlişkisi Yeniden Kurgulandı
Romanın sadık okurları, Victor ve Elizabeth Lavenza’nın birbirine sözlü olduğunu, hatta çocukluklarından beri evlenecekleri düşüncesiyle büyüdüklerini hatırlayacaktır. Ancak film bu ilişkiyi tamamen yeniden yazıyor. Del Toro’nun uyarlamasında Elizabeth, Victor’ın kardeşi William ile nişanlı. Victor’ın ona duyduğu aşk korunuyor fakat ilişki filmde hem daha karmaşık hem de dramatik bir seviyede ele alınıyor.
Ayrıca Elizabeth, romandaki gibi Canavar tarafından öldürülmüyor. Onun ölümünün hikâyeye yön veren merkezî unsur olmaktan çıkarılması, del Toro’nun anlatısında büyük bir ton değişikliği yaratıyor.
Canavar’ın İşlediği Cinayetler Değiştirildi
Mary Shelley’nin metninde Canavar, William’ı öldürerek suçu masum hizmetçi Justine Moritz’e atar ve sonunda Justine haksız yere idam edilir. Dahası Elizabeth düğün gecesinde yine Canavar tarafından öldürülür ve bu Victor’ın tamamen yıkılmasına yol açar.
Del Toro’nun filminde ise William ve Elizabeth’in ölümü ya hiç yaşanmıyor ya da hikâyede bambaşka şekillerde ele alınıyor. Yönetmen, Canavar’ı daha empatik, daha trajik bir figür hâline getirerek onu romandakinden çok daha insani bir noktaya yerleştiriyor.
Canavar’ın Eş Talebi Farklı İşleniyor
Romanda Canavar, yalnızlığının dayanılmaz hâle gelmesi üzerine Victor’dan kendisine bir eş yaratmasını ister. Victor bunu başta kabul eder ancak yaratım sürecinde korkuya kapılarak kadın yaratığı yok eder. Bu olay, romanın en kritik kırılma anlarından biridir.
Filmde ise Canavar eş talebini düğün gecesinde dile getiriyor fakat Victor bu isteği doğrudan reddediyor. Böylece del Toro, romanın en sert sahnelerinden birini daha içsel ve duygusal bir yüzleşmeye dönüştürüyor.
Kuzey Kutbu Finali Farklı Bir Yüzleşmeye Sahne Oluyor
Hem roman hem film, Kuzey Kutbu’nda geçen dramatik son bölümle kapanıyor. Fakat Shelley’nin metninde Victor, Canavar gelmeden önce gemide hayatını kaybeder ve ikili son bir konuşma yapamaz. Bu ayrılık, romanın kader temalı yapısının önemli bir parçasıdır.
Del Toro’nun uyarlamasında ise Canavar çok daha erken gelerek Victor’ın ölüm döşeğine yetişir. Bu sahnede Victor, Canavar’dan özür diler; aralarındaki son temas hem romanın hem filmin tonundan farklı, duygusal bir doruk anıdır. Yönetmenin yıllardır savunduğu “hikâyenin özünün bağışlama üzerine kurulu olması” teması bu yürek burkan finalde doruğa ulaşır.
