Ekonomik güç, kaba kuvvetle değil, kurumlarla kazanılır.
ABD’nin Çin’le yürüttüğü ticaret savaşı, klasik bir poker masasında tüm eli blöflerle oynama girişimine benziyor. Fakat karşınızda bir süredir sessizce desteyi dizen bir rakip varsa, bu strateji eninde sonunda çöker. Financial Times’ın başyazarı Martin Wolf’un da altını çizdiği gibi: ABD, Çin’i bu haliyle yenemez.
Peki neden?
1. Trump’ın Savaşı, ABD’nin Gücünü Erozyona Uğratıyor
Trump, 2018’de “ticaret savaşları iyidir, kazanması kolaydır” diyerek iddialı bir çıkış yaptı. Bugün geldiğimiz noktada ne savaş kazanıldı, ne de ABD bir strateji geliştirebildi. Yapılan hamleler parçalı, refleksif ve ideolojik. Bir ekonomik plan değil, politik bir gösteri izliyoruz.
ABD, %145’e varan gümrük tarifeleriyle Çin’den gelen malları cezalandırmaya çalışıyor. Çin de boş durmuyor: nadir element kısıtlamaları, yüksek tarifeler, alternatif pazarlara yönelim… Kısacası, iki taraf da bir Meksika açmazına kilitlenmiş durumda.
2. Amerika Güvenilirliğini Kaybediyor
Bugün dünyada Çin ile ticaret yapmayan ülke yok. Brezilya, Endonezya, Güney Kore, Avustralya gibi ülkeler Çin’i büyük bir pazar ve üretim ortağı olarak görüyor. ABD’nin bu ülkeleri “Çin’den koparmaya” çalışması, kâğıt üzerinde güzel ama pratikte karşılıksız bir hayal.
Çünkü Trump yönetimi güvenilir bir müttefik değil. Kanada’ya bile baskıyla yaklaşan bir ABD’den diğer ülkeler neden medet umsun?
3. Çin Acıya Daha Dayanıklı
Bu savaşın ABD için arz şoku, Çin için talep şoku olduğunu hatırlatıyor Martin Wolf. Yani Çin, ithalatını azaltır ama üretimini korur. ABD ise ithalatı engelledikçe, üretimde darboğaza girer. Bu, ekonomi 101’dir. Ama Trump bu dersi hiç almamış gibi davranıyor.
Üstelik Çin toplumu, uzun vadeli zorluklara karşı daha organize ve merkezi bir sabırla karşılık veriyor. Washington ise 4 yıllık seçim döngülerinde, sabırsızlıkla çözüm istiyor.
4. ABD, Değerlerinden Uzaklaşıyor
Trump döneminin getirdiği tahribat sadece ekonomide değil, kurumlarda da yaşanıyor. Hukukun üstünlüğü yara aldı, bilim küçümsendi, üniversiteler itibarsızlaştırıldı, müttefiklik ilişkileri zayıflatıldı. Bu atmosferde, ABD’nin Çin gibi bir devle rekabet edebilmesi mümkün mü?
Gerçek şu: Çin’i yenmek isteyen bir ABD varsa, önce kendi temel değerlerini ve ittifak sistemini yeniden inşa etmeli.
5. Dünyanın İhtiyacı Olan ABD Bu Değil
Bugün dünya, Çin’le hem rekabet eden hem de işbirliği yapabilen akıllı, öngörülü, hesap bilen bir ABD’ye ihtiyaç duyuyor. Fakat karşımızda kurumları zayıflatılmış, iç politikada radikalleşmiş, dış politikada ise güven kaybetmiş bir süper güç var. Bu haliyle ABD, sadece Çin’e karşı değil, kendi geleceğine karşı da savaş veriyor.
Son perdeyi aralayalım:
Amerika artık bir rakip aramıyor, çünkü asıl mücadeleyi kendi ruhuyla veriyor. Çin’in yükselişi kader değil; ABD’nin ideallerinden sapışının aynadaki yansıması. O kudretli süper gücün yerinde şimdi; hesaplaşmalarla çürüyen, değerlerini pazarlık masasına süren, bilimi ve aklı itibarsızlaştıran bir gölge var. Trump’ın dokunuşuyla parça parça dökülen bu sistem, yalnızca ticaret savaşını değil; medeniyet iddiasını da kaybediyor. Çin hâlâ stratejiyle oynuyor, Amerika ise içgüdüyle savruluyor. Ve tarih bir kez daha not düşüyor: Güç, yalnızca kas gücü değil; zihinsel disiplindir, diplomatik zekâdır, ahlaki omurgadır. İşte bu yüzden, dünya dönmeye devam ederken, Amerika artık merkezde değil — çevresinde dönüyor.