Peaky Blinders ile 1920’lerin Birmingham’ını ekrana taşıyan Steven Knight, şimdi de 1880’lerin Londra’sına gidiyor. Disney+’taki A Thousand Blows, çıplak elle yapılan boks dövüşleri ve suç dünyasını bir araya getirerek izleyiciyi sert ve gerçekçi bir atmosferin içine çekiyor.
Boksun Göbeğinde İki Göçmen: Hazekiah Moscow ve Alec Munroe
Altı bölümlük dizinin fikri, Boiling Point filminden tanıdığımız ve Disney+’taki Umami’nin uyarlandığı yapımda yer alan Stephen Graham ile Hannah Walters ikilisinden çıkmış.
Dizi, Jamaicalı iki yakın arkadaş, Hazekiah Moscow (Malachi Kirby) ve Alec Munroe (Francis Lovehall)’un 1800’ler Londra’sına gelişiyle başlıyor. Ancak geldikleri yerde yalnızca yoksulluk ve suç değil, aynı zamanda çıplak elle yapılan boks karşılaşmaları da var. Bir yandan ırkçılık ve sınıf farkı ile mücadele eden ikili, kendilerini bu ölümcül dövüş dünyasının içinde buluyor.
Çıplak Yumruk ve Eldiven Arasındaki Sınıf Ayrımı
Dizide Sugar Goodson karakterine hayat veren Stephen Graham, hikâyenin esasen sınıf mücadelesini konu aldığını belirtiyor. Londra’nın doğusunda çıplak elle yapılan dövüşler, alt tabaka için bir hayatta kalma mücadelesiyken, batıda boks eldiveni kullanılıyor. Eldivenler, yalnızca bir koruma aracı değil, aynı zamanda sosyal sınıfları ayıran bir sembol haline geliyor.
Feminist Hırsızlar: 40 Fil Çetesi
Bu sert dövüş atmosferinin yanı sıra, hikâyeye feminist bir suç çetesi de dahil oluyor. Mary Carr (Erin Doherty) liderliğindeki 40 Fil Çetesi, Harrods ve Selfridges gibi mağazalardan kıyafet çalan kadınlardan oluşuyor. Graham’a göre, çetenin adı, çaldıkları kıyafetleri üst üste giyip dükkânlardan çıkarken file benzemelerinden geliyor. Ancak tarih danışmanları, bu çetenin gerçekten var olduğunu ve isimlerini Elephant and Castle isimli bir bardan aldıklarını belirtiyor.
Bu kadınlar sadece moda tutkunu hırsızlar değil, aynı zamanda tehlikeli suçlular. Hepsi bıçak ve jilet taşıyor, gerektiğinde ölümcül olabilecek hamleler yapmaktan çekinmiyorlar.
Stüdyoda Yeniden İnşa Edilen 1800’ler Londrası
Peaky Blinders, Birmingham sokaklarında çekilirken, A Thousand Blows tamamen stüdyoda çekilmiş. Londra’nın doğusundaki terk edilmiş bir bira fabrikasında, dönemin enerjisini yansıtacak şekilde sıfırdan bir şehir inşa edilmiş. Steven Knight, dizide 1800’lerin Londra’sındaki kaotik atmosferi, insanların sürekli bir yerlere koşturduğu, her şeyin hızla değiştiği bir dünya olarak yansıtmayı hedeflemiş.
Bunca detaylı çalışma ve titizlikle hazırlanan yapımda, her yer aldığı projeye büyük katkı sağlayan Stephen Graham’ı izlemek büyük bir heyecan yaratıyor.