Avustralya’nın Mavi Dağlar bölgesinde yapılan yeni arkeolojik keşifler, kıtanın ilk insanlarına dair bilinen tüm gerçekleri sarsacak nitelikte. Bilim insanları, Son Buzul Çağı’na tarihlenen ve 20 bin yıl öncesine dayanan taş aletlerin bulunduğu Dargan Sığınağı’nda, yüksek rakımlı arazilerin aslında insan yaşamına elverişli olduğunu kanıtladı. Bu bulgular, daha önce buzul arazilerinin erken insan göçüne engel teşkil ettiği yönündeki yerleşik inançları ters yüz ediyor.
1073 Metrede Yerleşim: Avustralya’da Bir İlk
Sidney’in batısındaki Dargan Sığınağı, yaklaşık 1073 metre yüksekte, oldukça sert iklim koşullarına sahip bir noktada bulunuyor. Nature Human Behaviour dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, bu bölge Avustralya’da 700 metrenin üzerindeki bir yükseklikte insan yerleşimi olduğuna dair şimdiye kadarki en eski kanıtları barındırıyor. Bu da, Avustralya’nın yerli halklarının zorlu doğa koşullarına karşı ne denli yaratıcı ve dirençli olduklarını gözler önüne seriyor.
700 Taş Alet, 20 Bin Yıllık Tarih
Arkeologlar, mağarada gerçekleştirdikleri son kazılarda yaklaşık 700 taş alet buldu. Bu aletlerin büyük bölümü kesme ve kazıma işlemlerinde kullanılmış gibi görünüyor. Sidney Üniversitesi’nden Dr. Wayne Brennan, daha önce bu yükseklikte yaşamın imkansız olduğunu düşündüklerini, ancak elde edilen bulguların bu görüşü tamamen değiştirdiğini söyledi.
Dr. Brennan şu ifadeleri kullandı:
“Zorlu hava koşullarına rağmen insanların 400 metre yukarıdaki ağaç sınırını aşarak burada yaşam sürdürmesi, hem şaşırtıcı hem de hayranlık uyandırıcı.”
Erken İnsanlar Nasıl Hayatta Kaldı?
Son Buzul Çağı’nda sıcaklıklar bugüne kıyasla yaklaşık 8 derece daha düşük seviyedeydi ve bölgenin bitki örtüsü oldukça seyrekti. Ayrıca kış aylarında su kaynaklarının donduğu, odun kaynaklarının ise son derece sınırlı olduğu belirtiliyor. Bu zor şartlara rağmen erken insanların burada uzun süreli yaşam alanı kurmuş olması, iklimsel adaptasyonun önemli bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Yerel Halkla Bilim El Ele
Araştırma ekibi, Darug halkıyla birlikte çalışarak geleneksel bilgiyle modern bilimi birleştirme hedefi güttü. Darug kadını ve çalışmanın yazarlarından Leanne Watson Redpath, mağaranın sadece tarihsel değil, aynı zamanda kültürel bir bağ taşıdığını belirtti.
“Mağara, bizim hikayelerimizi anlattığımız, hayatta kalmak için bir araya geldiğimiz bir yerdi. Bu sadece geçmişimizle bağ kurduğumuz bir alan değil, aynı zamanda kimliğimizin bir parçası.”
Buluntular Sadece Yerel Değil
Araştırmada dikkat çeken bir diğer nokta, Jenolan Mağaraları bölgesinden (yaklaşık 50 km uzaklıkta) getirilmiş bir taş aletin de bulunması oldu. Bu bulgu, erken insanların yalnızca belirli bir noktada sabit kalmadığını, aynı zamanda kuzey ve güney yönlerinde seyahat ettiğini gösteriyor. Bu durum, erken dönem Avustralya yerlilerinin sosyal ağlarının ve hareket kabiliyetlerinin sanıldığından çok daha gelişmiş olduğunu ortaya koyuyor.
Kültürel Mirasın Korunması Gerekiyor
UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Mavi Dağlar, eşsiz bitki ve hayvan çeşitliliğiyle tanınsa da, uzmanlar bölgedeki yerli halkın kültürel mirasının yeterince korunmadığını vurguluyor. Arkeologlar ve yerel topluluklar, bu tarihi alanların gelecek nesiller için güvence altına alınması gerektiğini dile getiriyor.
Dr. Brennan, bilimsel araştırmaların geleneksel bilgiyle entegre edilerek yürütülmesinin, sadece arkeolojik değil, toplumsal ve kültürel mirasın korunması açısından da büyük önem taşıdığını söyledi.