Bir hayvanın gözlerine uzun uzun baktınız mı hiç? O derin, masum bakışlarda, bazen kimsesiz bir çocuğun hüznünü, bazen bir dostun sessizliğini bulursunuz. O bakışlar size bir şey anlatır: Ben de hissederim. Ben de acı çekerim. İşte bu yüzden hayvan hakları, sadece bir yasa maddesi değil; vicdanımızın, insanlığımızın ve merhametimizin turnusol kağıdıdır.
Bazen sokakta gördüğümüz o yaralı kedi, bazen zincire vurulmuş bir köpek ya da sirkte zorla oynatılan bir fil… Hepsi bir şey söyler bize: “Neden beni anlamıyorsun?” Oysa hayvan hakları tam da bu sorunun cevabıdır: Hayvanlar, yalnızca insanların hizmetine sunulmuş birer eşya değildir. Onlar da bu dünyayı bizimle paylaşan canlılardır.

Düşünsenize, Belçika 2024’te hayvanları “duygulu varlıklar” olarak anayasal koruma altına aldı. Ne büyük bir adım! Ama sadece yasa yapmakla bitmiyor bu iş. Türkiye’de de 2004’ten beri bir Hayvanları Koruma Kanunu var, ama yıllarca hayvanlara işkence eden birine “Kabahat işledin, al şu cezayı git” dendi. 2021’de gelen değişikliklerle bazı şeyler düzelmeye başladı, ama hâlâ yolda yürüyen bir köpeğe taş atan çocuğun elinden tutulup “Ona zarar veremezsin, o da hisseder” denmediği sürece, eksik kalacak her şey.
Hayvan hakları, yalnızca hayvanları korumakla ilgili değildir; aslında kendimizi korumaktır. Çünkü hayvana şiddet gösteren, insana da gösterir. Bu bir zincirdir: Hayvana eziyet eden, çocuğa da, komşusuna da, doğaya da zarar verir. O yüzden hayvanlara sahip çıkmak, kendimize, çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkmaktır.

Bir köşe yazarı olarak şunu söylemekten çekinmem: Hayvanları sevmek, “Kedime mama aldım” demekle bitmez. O sevgiyi, o sorumluluğu sokaktaki sahipsiz hayvana, barınaktaki aç kediye, zincire vurulmuş köpeğe gösterebiliyor muyuz? Asıl mesele orada başlıyor.
Bir düşünün: Hayvan haklarını konuşurken aslında nasıl bir toplum olmak istediğimizi de tartışıyoruz. Merhametli mi? Adil mi? Yoksa sadece kendine bakan, başkasının acısını görmezden gelen bir toplum mu?

Bu yüzden hayvan hakları, sadece hayvanların değil, hepimizin meselesi. Ve ne zaman ki bir köpeğin kuyruğunu sallayarak yanımıza geldiğinde “O da bir can” diyebileceğiz, işte o zaman gerçekten gelişmiş bir toplum olacağız.
Unutmayın, hayvanları korumak için kanunlardan önce kalbimizi açmamız gerekiyor. Ve bazen en büyük değişim, bir kedinin başını okşarken, bir köpeğin gözlerine bakarken başlıyor.