Türkiye’de son yılların en ciddi kuraklık dönemlerinden biri yaşanıyor. Ankara ve Bursa’nın ardından şimdi de Konya, kritik seviyeye gerileyen baraj sularıyla gündemde. Kentin içme suyu ihtiyacını karşılayan Altınapa ve Bağbaşı barajlarında doluluk oranları alarm veriyor. Konya Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Şükrü Arslan, tabloyu özetlerken “Çanağın dibine geldik” ifadesini kullandı ve yaşanan su kıtlığının artık tehlikeli bir dönemece ulaştığını vurguladı.
Barajlarda Doluluk Oranı Tehlikeli Seviyede
Şükrü Arslan’ın aktardığı verilere göre, Altınapa Barajı’nda 30 milyon metreküp kapasiteli su havzasında yalnızca 1,5 milyon metreküp su kaldı. Bu miktar, barajın sadece yüzde 5 doluluk oranına denk geliyor. Durum, kentin en önemli su kaynaklarından biri olan Bağbaşı Barajı’nda da farklı değil. Toplam 200 milyon metreküp kapasiteye sahip bu barajda su miktarı 27 milyon metreküp seviyesine inmiş durumda. Yani doluluk oranı yüzde 13’e kadar geriledi.
Uzmanlara göre bu oranlar, Konya’nın su kaynaklarının tükendiğini ve acil önlem alınmazsa kentte ciddi bir içme suyu krizi yaşanabileceğini gösteriyor. Meteoroloji verileri de bu durumu destekler nitelikte. Son 60 yılda yağış miktarının yüzde 20 oranında azaldığı tespit edildi. Kurak geçen kış ve yaz mevsimleri, 2025 yılı başında yetersiz kar ve yağmurla birleşince barajlardaki su seviyesi rekor düşüşe geçti.
“Yeni Su Kaynakları Şart”
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Arslan, kentin su ihtiyacını yer altı kaynaklarından karşılamaya çalıştıklarını ancak bu yöntemin uzun vadede mümkün olmadığını belirtti. “Barajlar kışın yeterli yağışı alamadı, dağlarda kar birikmedi. Bu yıl suyu yer altından çekerek idare ettik ama bu sürdürülebilir değil.” dedi.
Konya’nın yıllık 2 milyar metreküplük su ihtiyacına dikkat çeken Arslan, mevcut kaynakların bu talebi karşılamaya yetmediğini ifade etti. “Bu suyu mutlaka yeni kaynaklardan sağlamak zorundayız. Aksi takdirde Konya çok daha büyük bir su kriziyle karşı karşıya kalacak.” sözleriyle uyarıda bulundu.
Arslan’ın açıklamaları, Konya’daki su politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği yönünde geniş yankı uyandırdı. Uzmanlara göre kentte hem su yönetim sistemlerinin modernize edilmesi hem de yer altı su rezervlerinin korunması artık kaçınılmaz hale geldi.
“Yer Altı Suları Can Çekişiyor”
Konya’nın yalnızca yüzeysel baraj suları değil, yer altı su rezervleri de tehlike sınırında. Arslan bu konuda şu değerlendirmeyi yaptı: “Zaten can çekişen yer altı sularımız bu yıl çok daha fazla kullanıldı. Bu şekilde devam ederse, Konya çok ciddi bir su kriziyle karşı karşıya kalacak.”
Yer altı sularının kontrolsüz biçimde çekilmesinin, tarımsal üretimden ekosisteme kadar geniş bir alanda kalıcı zararlara yol açtığı biliniyor. Uzmanlar, özellikle obruk oluşumlarının artmasının da yer altı su seviyesindeki hızlı düşüşle bağlantılı olduğunu hatırlatıyor. Bu durumun devam etmesi halinde Konya Ovası’nda tarımsal üretim kapasitesi büyük ölçüde düşebilir.
“Bir Damla Suyun Kıymetini Bilmeliyiz”
Arslan, tüm vatandaşlara su tasarrufu çağrısı yaparak evlerde, sanayide ve tarımda israfın önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı. “Konya su fakiri bir şehir. Artık bir damla suyun bile kıymetini bilmemiz gerekiyor. Eğer dikkat etmezsek, gelecekte susuzluk kapımızda olacak.” sözleriyle durumun ciddiyetine dikkat çekti.
Uzmanlara göre tasarrufun yanında, şehirlerde yağmur suyu hasadı, gri su kullanımı ve sulama sistemlerinin modernleştirilmesi gibi yöntemler de devreye alınmalı. Böylece hem mevcut kaynaklar korunabilir hem de yeni kaynak yaratma süreci desteklenebilir.
Yağışlarda 60 Yıllık Düşüş
Arslan, meteorolojik verilere dayanarak yağış miktarındaki uzun vadeli düşüşe de dikkat çekti. “Son 60 yılda yağışlar yüzde 15-20 azaldı. Bu da kuraklığın her geçen yıl daha da derinleştiğini gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
Uzmanlar, iklim değişikliğiyle birlikte Orta Anadolu’nun daha kurak bir yapıya büründüğünü, dolayısıyla su yönetim politikalarının bu yeni iklim gerçekliğine göre şekillendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Konya gibi büyük kentlerde su kaynaklarının azalması, Türkiye’nin su güvenliği açısından da stratejik bir risk olarak değerlendiriliyor.