Oyunculuk tarihinin yaşayan efsanelerinden Sir Anthony Hopkins, 90’lı yaşlarına yaklaşırken kariyerini, kişisel dönüşümünü ve hayatına yön veren unutulmaz dönüm noktalarını anlattı. İki Oscar sahibi usta oyuncu, yeni yayımlanan otobiyografisiyle hem başarılarının hem de karanlık dönemlerinin perde arkasını açıyor. Hopkins, gençlik yıllarında yaşadığı alkol bağımlılığı, öfke nöbetleri, yalnızlık hissi ve sonunda bulduğu içsel denge üzerine içten bir tablo çizdi.
Bugün hem sinema dünyasının yaşayan ikonlarından biri hem de kendi ifadesiyle “şanslı bir hayatta kalan” Hopkins, geriye dönüp baktığında hâlâ şaşkınlık duyduğunu söylüyor: “Nasıl bu noktaya geldiğimi bazen gerçekten bilmiyorum. İçimde bir güç olduğuna inanmak zorundaydım.”

Gençlik Yılları: Zorluklar Ve Yalnızlık
Anthony Hopkins, Galler’de geçen çocukluğunun kolay olmadığını anlatıyor. Okulda dışlanması, içine kapanıklığı ve kendine güvensizliği, genç Hopkins’in iç dünyasını şekillendiren temel deneyimler oldu. Ailesinin disiplinli yaklaşımı, savaş sonrası İngiltere’nin sert atmosferi ve başarı baskısı, onda derin bir özgüven mücadelesi bıraktı.
Hopkins, kendisini “hayal dünyasına sığınan bir çocuk” olarak tarif ediyor. Okulda derslere ilgi göstermese de olağanüstü hafızası ve metin ezberleme becerisi, sahne sanatlarına yönelmesine zemin hazırladı. Shakespeare dizeleriyle kurduğu bağ, oyunculuk tutkusunun ilk kıvılcımı oldu.
Oyunculuğun Başlangıcı Ve Olivier Etkisi
Hopkins’in kariyerinde dönüm noktası, Laurence Olivier ile yollarının kesiştiği dönemdi. Ulusal Tiyatro’ya kabul edilmesi, ona yalnızca sahne eğitimi değil, aynı zamanda profesyonel disiplin kazandırdı. Olivier’den aldığı mentorluğun onun için paha biçilmez olduğunu söyleyen Hopkins, “O meslekteki ciddiyeti gösterdi” ifadelerini kullanıyor.
Ancak bu parlak başlangıcın gölgesinde çalkantılı bir hayat vardı. Genç Hopkins, tiyatro dünyasının içki kültürüne hızlıca kapıldı. Sahnede bile ne yaptığını bilmediği anlar yaşadığını itiraf eden usta oyuncu, o dönemi “çarpmaya hazır bir tren” diye tanımlıyor.
Alkolle Mücadele Ve Dönüşüm
Hopkins’in hayatını değiştiren an 1975 yılı oldu. Bir gecenin sabahında nerede olduğunu hatırlamadan uyanması, kendisine acı bir gerçek sundu. “Yaşamak mı, yoksa yok olmak mı?” sorusuyla yüzleştiğini söylüyor. O gün verdiği karar onu 50 yıl sürecek ayıklık yolculuğuna taşıdı.
Oyuncu, içindeki öfkenin ve kendine zarar verme eğiliminin yerini zaman içinde derin bir huzura bıraktığını belirtiyor: “Her insanın içinde bir güç vardır. Ona tutunmayı öğrenmek gerekiyor.”
Hannibal Lecter Ve Dünya Çapında Şöhret
Hopkins, kariyerinin dönüm noktalarından birini Kuzuların Sessizliği ile yaşadı. Hannibal Lecter performansı, sinema tarihinin en unutulmaz karakterlerinden birine dönüştü. Rolü hazırlarken zekâ, soğukkanlılık ve beklenmedik mizahi dokunuşlar eklediğini açıklayan Hopkins, “Kötülüğü abartmadan, sakinliğin içinde göstermek istedim” diyor.
Bu başarı onu dünya çapında bir yıldız yaptı ve ardından onlarca unutulmaz film geldi. The Remains of the Day, Nixon, Amistad, The Father gibi yapımlarda sergilediği performanslar, oyunculuğun inceliklerini en etkileyici şekilde ortaya koydu.
Bugün: Şükür, Sadelik Ve Çalışma Tutkusu
Yaşına rağmen üretkenliğini koruyan Hopkins, hâlâ projelerde yer alıyor, müzikle zaman geçiriyor, sosyal medyada genç izleyicilerle buluşuyor. Kendisini hâlâ “o küçük Galli çocuk” gibi hissettiğini söyleyen usta aktör, hayat felsefesini şöyle özetliyor:
“Düşmek normaldir. Önemli olan ayağa kalkmak ve ilerlemeye devam etmek.”
					
							