Beş yıldızlı otellerin, plaj kulüplerinin ve “cennet” söyleminin ardında Bali’nin toprağı hâlâ konuşuyor. Turizm yatırımları için kazılan her temel, yalnızca beton ve çelikle değil; aynı zamanda 1965–66 anti-komünist katliamlarında öldürülen on binlerce insanın bastırılmış hafızasıyla karşılaşıyor. İnşaat alanlarından çıkan kemikler, adanın parlak vitriniyle karanlık geçmişi arasındaki keskin çelişkiyi gözler önüne seriyor.
Bugün yoga kampları, lüks havuzlar ve tropik festivallerle anılan Bali’de, 1990’lardan bu yana süren otel ve kulüp projeleri sırasında insan kalıntılarına defalarca rastlandı. Yerel tanıklıklara göre, bir inşaat alanında bir kamyoneti dolduracak kadar kemik çıkarıldı; başka bir arsada iki kafatası işçileri duraksattı. Bu bulgular, “tatil adası” imgesinin altında gömülü bir travmanın varlığını inkâr edilemez kılıyor.
1965–66 Katliamlarının Sessiz Mirası
Aralık 1965’te başlayan ve 1966’nın ilk aylarına yayılan katliamlar, Endonezya genelinde en az yarım milyon insanın yaşamına mal oldu. Ancak tarihçilerin tahminlerine göre, en yoğun ölüm oranı Bali’de yaşandı; 80.000 ila 100.000 Balilinin öldürüldüğü düşünülüyor. Cesetler, o dönem turizmin dokunmadığı kıyılara, yağmurla ıslanan mezarlıklara ve bataklıklara bırakıldı.
Bu dönem, yalnızca şiddetin boyutlarıyla değil; aynı zamanda unutuluşuyla da dikkat çekiyor. Katliamlar, 20. yüzyılın en kanlı olaylarından biri olmasına rağmen, uzun yıllar boyunca kamusal hafızadan silindi. Bunun nedeni, yalnızca korku değil; aynı zamanda bilinçli bir suskunluk politikasıydı.
Turizm Bir Strateji Olarak Nasıl Devreye Girdi?
Katliamların hemen ardından iktidara gelen Suharto, çökmüş bir ekonomiyi ayağa kaldırmak için Bali’yi vitrin olarak kullandı. Kitlesel turizm, ada için bir “iyileştirme” aracı gibi sunuldu; oysa birçok Baliliye göre bu süreç, travmanın üzerini örten bir perde işlevi gördü.
“Turizme karşı değilim; fakat turizmin tarihimizin ve travmamızın üzerini örttüğünü kabul etmeliyiz” diyen yerel bir tanık, bu çelişkiyi net biçimde özetliyor. Çünkü Bali’nin pazarlanan kimliği—uyum, barış, ruhsal arınma—katliamları hatırlatan her şeyle çatışıyor.
Kıyılar, Kutsal Dağlar ve Değişen Yönelim
Geleneksel Balili inançta bakışlar denize değil, iç kesimlerdeki kutsal volkanlara çevrilirdi. Pirinç terasları dağlara doğru uzanır, okyanus ise küllerin öte aleme uğurlandığı bir eşikti. Bugün dahi birçok Balili yüzme bilmiyor. Buna karşın modern turizm, adanın odağını sörf ve siyah kumlu plajlara kaydırdı; böylece kıyılar hem eğlencenin hem de bastırılmış anıların mekânına dönüştü.
Aile Hikâyeleri ve Kuşaklar Arası Suskunluk
Katliamlar, yalnızca sayılarla değil; bireysel hayatlarla da ölçülüyor. Kerobokan’da evleri yakılan, yakınlarını kaybeden ailelerin hikâyeleri, kuşaktan kuşağa fısıltıyla aktarıldı. Kamu görevlerinden men edilen kurban aileleri, hayatta kalabilmek için çoğu zaman turizm sektörüne yöneldi. Buna karşılık, ölüm mangalarında yer alanların damgalanmadığı bir düzen kuruldu.
Bu suskunluk, çocuklara anlatılmayan ölümler, saklanan fotoğraflar ve yarım kalan yaslarla pekişti. “Geçmişte oyalanırsam, onu asla aşamam” diyen bir tanığın sözleri, bireysel baş etme stratejisinin kolektif hafızayı nasıl zayıflattığını gösteriyor.
Uluslararası Boyut ve Bugüne Uzanan Gölge
Gizliliği kaldırılan diplomatik yazışmalar, Endonezya Komünist Partisi (PKI)’nin tasfiyesinin, Soğuk Savaş bağlamında Batılı güçlerin desteğini de gördüğünü ortaya koyuyor. PKI, dönemin en büyük üçüncü komünist partisiydi. Katliamların ardından Suharto, ülkeyi 32 yıl yönetti; bugün ise geçmişle yüzleşme hâlâ sınırlı.
Yakın dönemde yaşanan siyasi gelişmeler—eski rejim figürlerinin onurlandırılması, insan hakları ihlallerinin tartışılmaması—Bali’deki sessizliğin yalnızca turizmle açıklanamayacağını gösteriyor. Buna rağmen adada düzenlenen festivaller, penjorlarla süslenen törenler ve dingin müzikler, gündelik hayatın devam ettiğini anlatıyor.
Korku, Hatırlama ve Toprağın Tanıklığı
Emekli bir savcının “Balililer bunları konuşmaktan korkuyor; ben de korkuyorum” sözleri, kolektif suskunluğun derinliğini ortaya koyuyor. Oysa kazılan her temel, uçup geçen her beyaz kanatlı kuş, toprağın tanıklığını yineliyor. Bali, bir yandan dünyayı ağırlarken; diğer yandan kendi geçmişini hâlâ gömülü tutuyor.
