Durağan zamanlarda hareketi, gürültüde ise sessizliği yakalamaya çalışan Amerikalı fotoğrafçı Jim Krantz, 2014 yılında Kuzey Colorado’da çektiği bir kareyle, Amerikan kovboyunu sadece bir meslek figürü değil, kültürel bir ikon olarak ölümsüzleştirdi. Bu kare, yalnızca vahşi doğanın estetiğini değil, aynı zamanda gücün, özgürlüğün ve bireyselliğin de temsilini içinde barındırıyor. Krantz’a göre bu görüntü, bir adamın at sırtında anın tüm heyecanını yaşarken, aynı zamanda kaderini elinde tutan bir figür olarak belirmesini sağlıyor.
“O Fotoğrafa Baktığımda O Adam Olmak İstiyorum”
Jim Krantz, çocukluğunu babasının mobilya dükkanının yanında, Nebraska’nın güneyindeki hayvan pazarlarında geçirdi. Kovboyları ilk kez o yıllarda izledi. Onların hayvanları yönlendirişinde, özgür ruhlarında bir parça kendini buldu. “Ben her zaman bir kâşif oldum,” diyor Krantz. “Tanımadığım durumlarda daha canlı hissediyorum.” Astronotlar, test pilotları gibi kendi kaderini tayin eden sessiz karakterleri fotoğraflama tutkusu da buradan geliyor.
Colorado’da çektiği fotoğraf, spontane bir kare değil. Tam tersine, Krantz’ın deyimiyle “film çeker gibi” planlanmış bir çekim. Manzaranın rengi, atın tüyü, kovboyun şapkası… Hepsi özel olarak seçilmiş. “Bu görüntüdeki atın hareketi saf bir güç, kovboyun duruşu ise tam kontrol anlamına geliyor,” diyor sanatçı.
“Bu Kare Güçlü, Maskülen, Canlı”
Krantz’a göre bu fotoğraf sadece kovboylar hakkında değil. Aslında onun tüm eserlerinde ortak bir tema var: özgürlük. “Bu fotoğraf bana yaşam hissi veriyor,” diyor. “Bir anın tam içinde, adrenalinle dolu. Maskülen, enerjik ve kararlı.” Kovboyun, Özgürlük Heykeli veya Hollywood yazısı gibi Amerika’nın sembolleri arasında olduğunu düşünen Krantz, bu figürün hala umut ve idealizmi temsil ettiğini söylüyor.
Richard Prince Olayı ve Yeniden Doğuş
2007 yılında sanatçı Richard Prince’in Krantz’ın eserlerini izinsiz kullanması, onun kariyerinde bir kırılma noktası yarattı. İlk başta ihlal edici olan bu durum, zamanla Krantz’ın kendi tarzını yeniden tanımlamasına yol açtı. New York Times’taki bir makale sayesinde koleksiyoncu James Danzinger’ın dikkatini çeken sanatçı, bu olaydan sonra hem fotoğraf hem resim alanında üretmeye başladı.
Ansel Adams ile Başlayan Yolculuk
Krantz’ın sanata yönelişi, soyut ekspresyonist olan büyükbabasından aldığı ilhamla başladı. Büyükbabasının geçirdiği felçten sonra ona ilk fotoğraf makinesini hediye eden kişi de oydu. Bir gün Ansel Adams hakkında konuşurlarken, Krantz onu telefon rehberinde bulup aradı. Bu cesur adım, onun Adams ile birlikte çalışmasına vesile oldu. “Bu hayatımda bir dönüm noktasıydı,” diyor.
Kaostan Uzakta Güzelliği Aramak
Krantz’a göre bugün insanlar çevrelerine dikkat etmiyor. Duygusal karmaşa ve gürültü içinde, sanat onun için bir kaçış yolu. “Gözlerini açık tutarsan, dışarıda güzellik hep var,” diyor. Onun için en önemli ilke şu: “Kendini yargılamaktan kurtul, sadece üret.”