Guy Ritchie imzalı Fountain of Youth, ismini mitolojiden, ruhunu ise başka filmlerden ödünç alıyor. John Krasinski, bu filmde Indiana Jones benzeri bir karakter olan Luke Purdue rolüyle karşımıza çıkıyor. Ancak aranan ne hazine, ne de heyecan filme uğruyor. Ritchie’nin bu son filmi, hem senaryo hem de oyuncu tercihleriyle derinlikten yoksun ve fazlasıyla türetilmiş bir yapım olarak dikkat çekiyor.
Macera değil PowerPoint sunumu
Filmde Luke, ölen milyarder Owen Carver (Domhnall Gleeson) tarafından finanse edilen bir görevle, babasının izinden giderek Gençlik Pınarını bulmaya çalışıyor. Altı farklı ressama ait (Caravaggio, El Greco vb.) tabloların arkasına gizlenmiş ipuçlarını takip ederek ölümsüzlüğün peşine düşüyor. Yol arkadaşları arasında ise kız kardeşi Charlotte (Natalie Portman) da var. Charlotte başta bu maceraya karşı çıksa da, “Hayat maceradır!” gibi klişe sloganlarla ikna ediliyor. Ancak Luke’un karakteri ne kadar “kahraman” olduğu konusunda ciddi soru işaretleri taşıyor: kadınlara kimyasal sprey sıkıyor, sınır ihlallerine giriyor ve sürekli kibirli bir tavır sergiliyor.
Klişe diyaloglar, anlamsız mizah sahneleri
Film boyunca Bangkok, Viyana ve Kahire gibi egzotik lokasyonlar arasında gezinse de, bu yolculuklar yalnızca birer “turizm tanıtımı” hissi veriyor. Sıkıcı kovalamacalar, aksiyon sahneleri ve kurgusal boşluklar arasında tek tük parlayan anlar var. Domhnall Gleeson, karakteri karanlıklaştıkça biraz eğlenmeye başlıyor ama onun da yer aldığı bir restoran sahnesi karakter açısından hiçbir anlam taşımıyor. Arian Moayed ise Charlotte’un üzerindeki desenli ceketini fark etmesine verdiği yanıtla kısa süreli bir parıltı sunuyor: “Çoğu şüpheliye boşa gidiyor.” Bu espri bile Ritchie’nin Sherlock Holmes evrenine bir gönderme olarak gölgeleniyor.
Bir film daha değil, keşke hiç bulunmasaydı denecek bir yapım
Indiana Jones’un ilk üç filmi hâlâ izlenebilirken, Fountain of Youth gibi ilhamdan uzak, yaratıcı olmayan yapımların varlığı gereksiz bir tekrara dönüşüyor. Purdue soyadı bile “bazı şeylerin kayıp kalması gerektiği” mesajını veriyorsa, belki de bu film baştan kayıp kalmalıydı.