David Hockney, 87 yaşında sanatseverlerle bir kez daha buluşuyor. Paris’teki Fondation Louis Vuitton‘da açılan yeni sergisi, hem geçmişe dönük bir yaşam özeti hem de çağdaş sanatın kalbine atılan cesur bir imza niteliğinde. Yağlı boya, akrilik ve iPad çizimlerinden oluşan bu kapsamlı seçki, izleyiciyi hem duygusal hem de görsel anlamda derin bir yolculuğa çıkarıyor.
“Bahar’ı İptal Edemezler” Sloganı Girişte Karşılıyor
Sanatçının pandemide Normandiya’daki bahçesinden gönderdiği dijital çizimlerle hafızalara kazınan “Bahar’ı iptal edemezler” ifadesi, sergi salonunun girişinde izleyiciyi karşılıyor. Hockney’nin iPad üzerinden yarattığı bahar temalı eserler, Paris’te bir umut sembolü gibi yeniden hayat buluyor. Van Gogh’a selam duran çiçekli ağaçlar ve sarı nergisler, doğanın sadeliğini ve coşkusunu yansıtarak serginin duygusal tonunu belirliyor.
60’lı Yıllardan Günümüze: Cesur ve Özgün Bir Yolculuk
Sergide, Christopher Isherwood ve Don Bachardy’nin 1968 tarihli portresi gibi Hockney’nin ikonik eserleri de yer alıyor. Sanatçının LGBTQ+ temalı erken dönem işleri, yalnızca sanatsal birer ifade değil; aynı zamanda dönemin toplumsal yapısına karşı cesur bir duruş olarak öne çıkıyor. “We Two Boys Together Clinging” gibi çalışmalar, Hockney’nin kişisel yaşamının samimi ve filtresiz bir yansıması.
Yaşlılıkta Gelen Yeni Işık
Ziyaretçiler, serginin ikinci bölümünde Hockney’nin Yorkshire ve Normandiya doğasını ele aldığı son dönem eserleriyle karşılaşıyor. Bu eserlerde ihtişamlı palmiye ağaçları yerini, yumuşak ışıklar ve dramatik gökyüzü altında betimlenen kırsal manzaralara bırakıyor. “Bigger Trees Near Warter”, hem hacmi hem de tarihsel referanslarıyla dikkat çeken bir diğer çalışma. Hockney bu eseriyle, empresyonizmi 21. yüzyıl bakışıyla yorumluyor.
Fotoğrafın Ötesine Geçmek
Sergide yalnızca estetik değil, kuramsal yön de güçlü. Hockney’nin 2000 yılında yayımladığı “Secret Knowledge” adlı kitabına eşlik eden görseller de sergileniyor. Bu bölümde, sanat tarihine ve perspektif kullanımına dair yaptığı sorgulamalar ön plana çıkıyor. “The Great Wall” adlı kolaj çalışması, sanatçının Rönesans dönemine dair iddialarına görsel bir arşiv niteliği kazandırıyor.
Rönesans’tan Dijitale: Bir Ustalık Yolculuğu
“Portrait of an Artist (Pool with Two Figures)” tablosu, sanatçının hem kişisel ilişkilerine hem de izleyiciyle olan iletişimine dair derin ipuçları taşıyor. Yüzeyde dingin bir yaz gününü anlatıyor gibi dursa da, tablo aslında ayrılığın ve içe kapanışın sessiz bir manifestosu niteliğinde. Perspektif kullanımı, renk geçişleri ve duygusal yoğunluk, eseri çağdaş bir Rönesans tablosuna dönüştürüyor.
Son Kat: Duyguların Zirvesi
Serginin finalinde, Hockney’nin Munch ve Blake’ten ilhamla ürettiği yeni çalışmaları yer alıyor. “Less Is Known than People Think” başlıklı bu eserlerde, sanatçının hayatın anlamına dair içsel sorgulamaları hissediliyor. İzleyiciyi duygusal bir tepe noktasına taşıyan son bölümde, Hockney’nin opera sahneleri için yaptığı görsel tasarımlarla çevrili bir odaya geçiliyor. Wagner’in “Tristan ve Isolde” operasından yükselen ezgiler eşliğinde Hockney’nin derin yaşam sevgisi adeta gözyaşlarına dönüşüyor.