Avustralyalı yerli sanatçı Emily Kam Kngwarray, hayatının son yıllarında başladığı resim yolculuğuyla sadece modern sanat dünyasını değil, insanın doğayla kurduğu bağa dair tüm anlayışları da sarsıyor. Tate Modern, Londra’da açılan retrospektif sergisi, sanatçının 3.000’i aşkın eserinden oluşan olağanüstü üretimini gözler önüne seriyor.
Sanatla Gelen Geç Yaşta Gelen Parlaklık
Emily Kam Kngwarray, resim yapmaya 70 yaşında başladı. Hayatının son altı yılında 3.000’den fazla tablo üretti. Çalışmaları, yerli Anmatyerr kültürüne, törenlere, beden boyamaya ve doğayla kurulan kolektif ilişkilere dayanıyor. Fırçayla değil parmaklarla yapılan noktalar, sarmaşıklar gibi uzayan çizgiler, optik yoğunluklar, onun eserlerinde birer dil gibi işliyor. Bazen düzenli bir tören alanı gibi titiz, bazen doğaçlama bir yürüyüş gibi dağınık.
Yalnızca Tuval Değil, Toprakla Kurulan Bağ
Kngwarray, resimlerini tıpkı törenlerdeki geleneksel anlatılar gibi yere oturarak, tuvalin içine yerleşerek yapıyordu. Çünkü onun için sanat, bir kültürel aktarım biçimiydi. Ayak izleriyle çizilen yollar, toprağın altında uzanan kam bitkisinin kökleri, kadınların şarkıları, vücut boyama ritüelleri… Bunların tümü onun resimlerinde görünür değil, hissedilir halde.
Sanatçı bir keresinde şöyle demişti:
“Ben Kam’ım. Adımı aldığım bitkiyi resmediyorum. O bitkiler dere kenarlarında büyür. Ben hep bana ait olan o yeri resmediyorum. Hiç değiştirmedim.”
Batı Sanatıyla Görsel Yakınlık, Anlamsal Uzaklık
Her ne kadar Kngwarray’nin soyut çalışmaları, Batı’daki jestüel soyutlama akımını andırsa da, anlam dünyaları bambaşka. Onun için sanat; sanat tarihine değil, toprağa, kökene ve hafızaya bağlı. Adrian Searle’a göre bu benzerlik, Batılı sanat izleyicisinin onun eserlerine yaklaşmasını kolaylaştırmış olabilir ama Kngwarray’nin estetik kaygısı değil, kültürel hafızayı aktarma amacı ön plandaydı.
Bir Hayat, Bir Direniş, Bir Hafıza
1914 civarında Avustralya’nın Kuzey Bölgesi’nde doğan Kngwarray, yaşamı boyunca sömürgeciliğin etkilerini doğrudan yaşadı. Çocukken kolonistlerden kaçmayı öğrenmişti. Gençliğinde koyun çiftliklerinde mutfak işleri yaparak, çocuk bakarak, yiyecek toplayarak yaşamını sürdürdü. İngilizce bilmeyen, emeğiyle yaşayan bir kadın olarak, uzun yıllar sadece yiyecek karşılığında çalıştı. Fotoğraflarda onu bir kirpiyi yüzerken ya da bir kertenkeleyi kuyruğundan tutarken görmek mümkün.
1970’lerde toprakların yerli halka iadesiyle birlikte, Utopia bölgesindeki kadınlar için okuryazarlık ve el sanatları programları başladı. Batikle başlayan bu yaratıcı süreç, zamanla akrilik boyayla yapılan resimlere dönüştü. Kngwarray bu süreci “batikte patron” olarak yönlendirdi.
Görünenden Öte Bir Katman
Bazı eserlerinde emu kuşlarının ayak izleri, bazılarında ise kam bitkisinin dalları hissedilir. 22 parçalık uzun bir dizide, tekrar eden çizgiler beden boyama ritüellerini anımsatır. Ancak sanatçının her zaman sırları vardı. Bazı resimleri sadece “Her Şey”, “Ülkem” ya da “Yaşlı Bir Emu ve Yavruları” adını taşır.
Emily Kam Kngwarray’nin eserleri, izleyiciyi sürekli bir belirsizlikte bırakır. Yaklaştıkça uzaklaşan, tanıdık gelen ama bambaşka bir evrenden gelen işaretler gibidir. Searle’ın ifadesiyle:
“Ne kadar yaklaşırsam, o kadar geri çekiliyor. Onun sanatı, yalnızca sanat dünyasına değil, hayatın ta kendisine bağlıydı.”