İklim değişikliğinin etkileri çoğu zaman ani felaketlerle değil, yavaş ama istikrarlı süreçlerle kendini gösteriyor. Karadeniz’de yaşanan deniz seviyesi yükselmesi de tam olarak bu türden bir tehlikeyi işaret ediyor. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şenol Hakan Kutoğlu’nun yürüttüğü bilimsel çalışmalar, Karadeniz’in son 32 yılda ortalama 12 santimetre yükseldiğini ortaya koyuyor. Bu artış, yalnızca akademik bir veri olmanın ötesinde, bölgedeki milyonlarca insanın yaşam alanını doğrudan ilgilendiren kritik bir uyarı niteliği taşıyor.
Üstelik söz konusu yükseliş tek seferlik ya da dönemsel bir dalgalanma değil. Aksine, uzun yıllara yayılan ölçümlerle desteklenen kalıcı bir eğilime işaret ediyor. Bu da riskin her geçen yıl daha da büyüdüğünü gösteriyor.
Uydu Altimetrisi Verileri Ne Söylüyor
Araştırmada kullanılan uydu altimetrisi yöntemi, deniz yüzeyinin yüksekliğini uydular aracılığıyla günlük olarak ölçmeye olanak tanıyor. Bu sayede deniz seviyesindeki değişimler uzun vadeli ve güvenilir verilerle izlenebiliyor. Prof. Dr. Kutoğlu, Karadeniz’in 1993 ile 2020 yılları arasındaki deniz seviyesi verilerini inceleyerek detaylı bir zaman serisi analizi gerçekleştirdi.
Elde edilen sonuçlar, deniz seviyesinin Karadeniz’de yılda ortalama 2,5 ila 3 milimetre yükseldiğini ortaya koydu. İlk bakışta küçük gibi görünen bu artış, yıllar içinde birikerek kıyı alanları için ciddi sonuçlar doğuruyor. Nitekim 30 yılı aşkın sürede ulaşılan 10-12 santimetrelik yükselme, kıyı çizgisinin kara içine doğru ilerlemesi anlamına geliyor.
Küresel İklim Değişikliğiyle Paralel Bir Tehdit
Uzmanlara göre Karadeniz’deki bu tablo, küresel ölçekte yaşanan iklim değişikliği ile birebir örtüşüyor. Okyanuslarda deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre yükseldiği bilinirken, Karadeniz’in de benzer bir hızda yükselmesi dikkat çekiyor. Bu durum, kapalı ya da yarı kapalı denizlerin de küresel ısınmadan bağımsız olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Özellikle karbon emisyonları mevcut hızla devam ederse, buzul erimelerinin artacağı ve deniz seviyesinin 2100 yılına kadar yaklaşık 2 metre yükselebileceği öngörülüyor. Böyle bir senaryoda, bugün konuşulan santimetreler yerini metrelerle ifade edilen kayıplara bırakabilir.
Kıyı Erozyonu ve Su Baskını Riski Büyüyor
Deniz seviyesindeki her 1 santimetrelik artış, kıyı bölgeleri için düşündüğümüzden çok daha büyük bir etki yaratıyor. Uzmanlar, deniz seviyesindeki bir birim yükselmenin, denizin 50 ila 100 kat daha iç kesimlere ilerlemesi anlamına geldiğini vurguluyor. Bu da kıyı erozyonu ve su baskınları riskinin katlanarak artması demek.
Özellikle Kuzey Karadeniz kıyılarında yer alan düşük kotlu alanlar, bu yükselişten çok daha fazla etkilenebilir. Rusya, Azak Denizi çevresi, Romanya ve Balkanlar’daki bazı bölgeler, haritalarda yüksek riskli alanlar olarak öne çıkıyor. Gürcistan kıyılarında da benzer bir tehlike söz konusu.
Türkiye Kıyıları da Risk Altında
Her ne kadar Kuzey Karadeniz kadar olmasa da, Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında da deniz seviyesi yükselmesi nedeniyle risk taşıyan bölgeler bulunuyor. Düşük kotlu kıyı alanlarında, özellikle fırtınalı dönemlerde denizin daha iç kesimlere ilerlemesi ve altyapıya zarar vermesi olasılığı giderek artıyor.
Bu nedenle uzmanlar, yeni yapılacak yatırımların mutlaka deniz seviyesi verileri dikkate alınarak planlanması gerektiğini vurguluyor. Aksi takdirde, kıyı tahkimatları, dalgakıranlar ve sürekli bakım-onarım çalışmaları kaçınılmaz hale geliyor. Bu da hem ekonomik hem de çevresel açıdan sürdürülebilir olmayan bir tabloyu beraberinde getiriyor.
160 Milyon İnsan İçin Ortak Bir Risk
Karadeniz havzası genelinde kıyı şeridinde yaşayan nüfusun yaklaşık 160 milyon olduğu belirtiliyor. Bu nüfusun büyük bölümü, doğrudan deniz kenarına yakın yerleşim alanlarında hayatını sürdürüyor. Dolayısıyla deniz seviyesi yükselmesi, yalnızca belirli ülkelerin değil, tüm Karadeniz havzasının ortak sorunu olarak öne çıkıyor.
Uzmanlara göre alınacak önlemler geciktikçe risk büyüyor. Bilimsel veriler ışığında yapılacak planlamalar ise hem can kayıplarının hem de ekonomik zararların önüne geçilmesi açısından kritik önem taşıyor.
